Bir ülkede münevver yetiştirmek kolay değildir. Bu yüzden bir ülkede gerçek sanatçıların ve münevverlerin hoş görülme kredisi diğer insanlardan daha çoktur ya da olmalıdır. Biz onların yaptıklarından, söylediklerinden hep bir hikmet ararız ya da çıkarmak isteriz. Bazı aşırılıklarını da bu krediden sayarız. Ancak kendi toplumunun içinde kalmaları şartıyla.
Bir münevver, toplumuna tabii ki birkaç kat yüksekten bakmalıdır. Zira o, toplumsal ilişkiler ağı içerisinde toprağa ayağı basanlardan daha fazla şey görüp, göstermelidir ki o toplum iyiye, doğruya gitsin.
Fakat kendi toplumunun içinde olup ona kuş bakışı bakmak ile kendi toplumunun dışına çıkıp onu aşağılamaya başlaması işleri değiştirir. Artık bu hal, münevverin kimseye, kendi toplumuna verecek hiçbir şeyi kalmadığını gösterir. O bambaşka bir paradigmadan, kendi toplumu ile düşman ilişkisi içerisine girmiştir. Bunun en güzel örneği sanırım Dücane Cündioğlu’dur.
Bir münevver olarak iyi olanı, bilgimizi ve hissettiklerimizi kendi toplumumuzla paylaşma, uyarma amacıyla söyleyebiliriz. Bazen toplumumuza küsebiliriz. Bazen de kızabiliriz. Ama onu sevdiğimizdendir. Ama Dücane Cündioğlu, küstü desek anlayacağız, kızdı desek yine anlayacağız fakat o artık bam başka bir toplumun paradigmasıyla kendi toplumunu aşağılamayı görmeyi tercih etti.
Dücane Cündioğlu’nun sosyal medya paylaşımlarındaki birkaç cümlelik aforizmalarına bakalım.
Cündioğlu’nun 4 Mart facebook paylaşımı: “Günümüzde uygarlaşmanın ölçütü uzaya çıkmak değil, bisiklete binmektir” diye.
Bu, bir münevverin kendi toplumunu aşağılamayı tercih etmesiyle zihninin ne kadar daraldığını gösterir. Öncelikle uygarlık nedir de birleşmek gerek. Birisi de çıkıp kaykay kullanmak, paten kullanmak uygarlıktır diyebilir. Bununla beraber size, bisiklet kullanmaya müsait fiziki şartlar gereklidir. Bu fiziki şartlar kentlerde yola ayrılmış bisiklet yolları olmalıdır. Türkiye’de Ak Parti belediyeciliği şehre müsait olduğu kadar bisiklet yolu yaptı. Mesela Konya'da 550 km bisiklet yolu varmış. New York'tan sonra dünyada 2. sırada. Bu yeterli mi? Hayır tabii ki değil. Diğer fiziki şart ise insanın ta kendisidir. Bisiklet kullanmayı çok istese de kullanamayacak biyolojik şartları vardır. Herkes bisiklete binecek vücudu taşıyamaz. Bunun yaşlısı var, hastası var, dengesini sağlayamayanı var. Diğer yandan hava koşulları var. Yağmurda, karda, güneşin en sıcak olduğu şartlarda Cündioğlu’nun kafasındaki ütopya mümkün değil. Sanırım hayalindeki ütopyada her insan 18-40 yaş arası, hava tamamen stabil, her yer düz Konya-Newyork, güçlü kasları olan ve tamamen bisiklete anatomik. Ayrıca şu da modern bir seçenek: Bisiklete binmeyi sevmiyorum kardeşim! Dücane Cündioğlu bu aforizmasında bağcıyı dövmek istiyor.
Yine 4 Mart tarihli facebook paylaşımı: “Aptalsa insan yaşama daha kolay anlam verir.”
Zaten Dücane Cündioğlu ve adadaki birkaç insan dışında bu toplum aptal. Hadi ya oradan derler adama! Doğduğun, yediğin, içtiğin, durduğun, nefes aldığın ülkedeki insanlarına aptal demenin senin durduğun yerden hiçbir kredisi olamaz zannımca. Senin sofrana gelen ekmekte acaba aptal dediğin kaç insanın emeği vardır? Bunları hiç düşündün mü? Hiçbir toplum bir günde değişmez! Senin gibi şehirli, istediği her yerde kalem oynatmış, itibar görmüş, rızkını bundan kazanmış biri olarak neye dönüştüğünüzü tartışmadan dönüşümünüz bile 50 yıl sürmüş. Hadi diyelim sen hala içeridesin ve gerçekleri insanlar ya da toplumun görmüyor. O zaman bir derece kızıp, “aptallar artık şu gerçeği görün” diyebilirsin ama buradaki aptal ifadesi bir iktidarın yapıp ettiklerine karşı küçümsemeden başka bir şey değil. Yani dışarıdakinin, yabancının, başka bir toplumu aşağılamak amaçlı kullandığı bir anlama gelir.
Yüksek sanat ve felsefeyi herkesin yapmasını beklemek ve istemek kadar saçma bir düşünce olamaz herhalde. O zaman münevvere, sanatçıya ihtiyaç kalmazdı. Toplum iş bölümü demektir. Birine de münevver olmak yükü düşer. Münevver, kendi toplumunun dışından toplumunu aşağılamaya başladığında o artık dışarıdandır. Onun dışında olduğu bir toplumu etkilemesi mümkün değildir. Hatta münevver kalması da mümkün değildir.
Uygarlığı görgü ile bilginin birleşmesi olarak tanımlayan Cündioğlu, uzaya uydu gönderen ve uzay çalışmalarına yatırım yapan Türkiye’nin bugünkü iktidarına ve onun tabanına uygar değilsiniz, “uzaya değil bisiklete binin”, görgüsüzsünüz, alt yazısını geçiriyor. Fransız Modernleşmesinin üstünlük iddiasından fazlasıyla nasibini almış ve hangi ara derede almış olan Cündioğlu, Anadolu İrfanına pek yabancı kalmış. Kendisine bir ada bulmuş, oradan, ütopyasını, halkına ve onun seçtiklerine karşı görgüsüzler diyerek kuruyor.
Keşke içimizde kalıp, fildişi kulesinden toplumuna kızan ulularımızdan olsaydı. Cemil Meriç gibi olmayı da tercih edebilirdi.
“Uluların hepsi fildişi kulede yaşadı. Fildişi kule tufandan kurtulmak isteyenler için bir gemi… Zaman zaman kalabalıklara karışsan bile limandan uzaklaşma. Kalabalık kasırgalı bir umman…” Cemil Meriç.
Evet, uluların hepsi fildişi kulesinde yaşadılar ama kalabalıklara da karıştılar. Dücane Cündioğlu anakaradan uzaklaşıp bisiklete binebileceği bir ada buldu orada ütopyasını yaşıyor. Yaşarken içine bile karışmadığı ve artık anlamak istemediği halkına karşı sadece aşağılayıcı bir tarzda taarruzda bulunuyor.