Beni babama götürün.
Beni en samimi arkadaşıma, en candan yananıma götürün. Beni en iyi anlayanıma, dert ortağıma götürün. Beni sırtında minnetsiz taşıyanıma götürün. Beni vefanın, erdemin kucağına götürün. Beni şefkatin, merhametin ocağına götürün. Kısacası beni babama götürün.
Uzun zaman oldu babamdan ayrı düşeli, hasbi hâlleşemedik. Biz uzaktan bakar olduk, sen yollarımızı bekler oldun. En sonunda bize gönül koydun mu ne.?Artık eskisi gibi sana ihtiyacım olduğunda hemen koşup gelmiyorsun. Sabah namazına o şefkatli ellerinle, gül kokan dilinle uyandırmıyorsun. Bakışlarındaki o merhameti benden esirgiyorsun. Seninle artık uzun zamandır bir kelam bile edemiyoruz.
Sen suskunlar vadisinde yatıyorsun. Aranızda karar kılmışsınız “kal” diliyle değil” hal “ diliyle bizimle konuşmaya. Ama biz hal dilinden anlamayalı epey zaman oldu, kalp gözümüzün üzerine dünya malı sır çekmiş.
Ama eminim ki beni işitiyorsun. Sen bizimle konuşmasan da, biliyorum ki sen sağır ve dilsiz hatipsin. Evde gittiğinden beri asılı kanaviçe işlemeli Mushaf Kılıfın ve içinde Kuran-ı Kerimin, kitaplıkta duran Delailül Hayratın ve kitaplarınla hep yanı başımızdasın. Evimizin her köşesine senin duaların sirayet etmiş biliyorum. Biryolunu bulup, bizim yardımımıza yetişeceksin. Tıpkı Yakup’un Yusuf’una koştuğu gibi sende dualarınla bizim düştüğümüz bu kör kuyuya bir ip salıp imdadımıza yetişeceksin. Ve baba işte o kör kuyudan beni çıkardığında, al da yanına götür. En emin yer senin sağ yanın. Şöyle göğsüne doğru uzandığımda o şifalı ellerinle sırtımı sıvazlamanı istiyorum. İnşirah olur. Uzun zamandır şöyle tadında bir uyku çekemedim.
Hani hatırlarsın, ben küçükken tarlaya, çayıra giderkensabahın seher vaktinde bile olsa beni de hep yanında götürürdün. Çünkü bizi yani evlatlarını “gözünden gözüne sakınırdın.” Sevginde hep sınırsızdın. Altıma çayırın kekik kokan otlarından yatak, dua kokan hırkandan nevresim, ceketin yorgan olurdu. Seher vakti uyanıp öten hüt hüt kuşlarının namesiyle uyanan tabiata inat uykuya dalardım. Çünkü başucumda sen vardın. Engüzel dualar, en güzel nameler senin dilinden dökülürdü. Sen bir Kuran-Kerim bülbülüydün. Muhtemelen hüt hüt kuşları da sana eşlik etmek için öterlerdi. İşte bu yüzden olsa gerek ben kendimi en güvende, hep senin yanındayken hissederdim.
Günün ilk ışık huzmeleri vurmaya başlayınca yüzüme ve gündüz, nefes almaya başladığında yeryüzünde, sabahın esen yeli ile çayın kokusu efil efil ruhumdan içeri sızardı. Benim için artık uyanma vakti, hayatadönme yolculuğunun” sur” sesiydi bu. Suya salavat getirip, arınma ve yenilenme vaktiydi. Suyla demlenen çaydan feyz alan ince düşünceli bardağın yaydığı muhabbet kokusundan nasiplenme demiydi.
Babamla karşılıklı oturup, bir kıtlama şeker ile muhabbetle tatlandırılmış bir bardak çayı yudumlamanın hazzını, huzurunu anlatamam size.
Baba ben çok özledim seni, sen özlemedin mi hiç beni.? Çok zaman oldu uğramıyorsun hanemize .Ne ben gelebiliyorum sana, ne sen sesini duyurabildin bana. Sen suskunlar vadisinde yatıyorsun, ben kendi elimle ayaklarıma bağladığım prangalarımdan kurtulamıyorum, adeta kötürüm oldum yerimden kalkmaya mecalim yok.
Sen suskunlar vadisinde yatalı yıllar geçti baba. Toprak oldun sanırım. Aslına rücu ettin. Senin o gül kokun, o toprağa sinmiştir biliyorum. Artık ruhum hep o kokuyu arıyor. Bir gözüm hep o tarafa bakıyor. Bana da yanında, yakınında bir yer ayır. Aylar oldu gelemedim yanına. Sen de biliyorsun bu dünyada vefa yok. Vefayı sen ile birlikte gömdüm toprağa. Toprakta senin gibi vefalıdır, bende geleyim yanına. Biliyorum bu sözüme çok kırılacaksın. Senin de bir yuvan var, senin de çocukların var diyeceksin. Âmâ hiçbir şey senin yerini tutmuyor baba.
Artık sen ile çekilen resimlerde kesmiyor bunca yıldır tortulaşan hasretimi baba! Ya sen çık gel sessizler diyarından bana bir nefes ol, ya beni al yanına, yakınınasırtımı o dualı ellerinle sıvazla yoldaş ol. Babalık hakkını helal et bana. Toprak kokan ellerinden öperim.
Hasret anlaşılır bir şeydir. Mevlam vakti gelince cennetinde buluştursun.