Dünya’ya sahip olmaya değil yaşamaya geldik
Yarın sabahı ya da bugün akşamı göremeyecek çok insan var. Yaşadığın an ömrün özetidir. Ama biz hala kendimiz olamadık, kendimize gelemedik. Çocuktukaklımız ermiyordu, bilmiyorduk yaşamayı. Genç olduk dünyanın kahrı çöktü üzerimize, gözümüzü gökyüzünün, yıldızların eşsiz güzelliğine doğrultamadık, hepgözümüzün önüne baktık takılır düşeriz diye. Şimdi ömrümüzün son demine yaklaştık geçmişin ruhumuzda açtığı yaralarla boğuşuyoruz.
Günler geçiyor geceler onu kovalıyor. Bize biçilen ömür takviminden her gün bir yaprak eksiliyor. Sonra aylar, mevsimler ve yıllar… Ömür takviminden yapraklar azaldıkça, yükü de azalıyor ve gittikçe hafifliyor. Tabiatta böyle, sona yaklaştıkça üzerindeki yükü atıyor, hafifliyor, yeniden başlamaya kendini hazırlıyor.
Bir tek insanoğlu biriktiriyor. Derdi de, acıyı da, kederi de, malı mülkü de ömrünün son demine kadar sırtında gezdiriyor. Taşıdıkça kamburu artıyor.
İnsanoğlu bu mutluluğu harcar, sevgiyi harcar, huzuru harcar ama kini, öfkeyi, nefreti biriktirir.
“İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.” demiş Cemil Meriç. Oysa insanlar kullanılmak için, eşyalar sevilmek için kurgulanmış bir hayat felsefesi yaşamın her alanını esir almış durumda.
Sonunda hayatı, ucuz ve sahte mutluluklar adına kurban etmenin derin umutsuzluğuyla yüzleşen bir toplumla karşı karşıyayız.
Bir ömür yalan uğruna tüketildiğinde, bir kırılma noktası olmaksızın o yalanın aşikâr olması zor. Bir altüst oluş, bir örselenme anı, bir hayelkırıklığı bizi gerçekle karşı karşıya getirir. O kırılma anı kiminin evladıyla imtihan günü, kiminin eşiyle, kiminin dostuyla alışverişinde ortaya çıkar. Kimini deprem uyandırır, kimini sel, kiminiyel… İşte o an bir yalana kanarak geçen ömrün pişmanlıkları sıralanır hem yüreğinde hem dilinde. Umarım pişmanlıklarını hayata geçirecek yeteri kadar vakti kalmış olsun insanın.
Bir yanda geleceği yaşamak için yeni ve tertemiz bir sayfa açmak. Bir yanda geçmişten kalan acı hatıraları unutmak. Mühim olan bir yalanın peşine takılıp ömrünün geri kalanın heba etmemek. Yunus Emre’nin dediği gibi “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan mülk de yalan, var birazda sen oyalan “ diyebilmek.
Bir yalanın farkına varmak uykudan uyanmak gibidir. Önce insan sersemler, sonra yavaş yavaş kendine gelir. Bir gerçeği bulduğunuzda içinizde oluşan huzur ve sevinç onu ararken çektiğiniz çile ve acı kadardır. Ekmeden biçmek olmaz. Çapalamak lazım, çabalamak lazım.
Güzellikle her temas, hayatı yaşamaya daha değer kılar. Fanilere değil, yüzünü bakiye döndüğünde teselli bulur ve yoluna devam edersin. Fâniye değil Baki olana talip ol.
Sevgi biriktirir, huzur biriktirirsin. İhtiyacın olduğu anda ne biriktirirsen ondan beslenirsin.
Senin ömrün senin yaşadığın kadardır. Senden geriye senden sonrası kalır.