Büyüklerimizden çok dinlerdik, yokluğun, yoksulluğun ortaya çıkardığı trajik hayat hikâyelerini. Gerek kendi hayatlarından, gerekse komşularının hayatlarından belli kesitleri örneklerle sunarak, yoksulluğun acı yüzünü dilleri döndüğü kadar anlatmaya çalışırlardı bize.
Seferberlik yılları diye başlayan hayat hikâyelerinde, bir avuç buğdaydan bahsederlerken, hala gözleri dört açılıyordu avuçlarıyla beraber. Her hikâyelerinin sonunda mutlaka “Allah kimseyi yoklukla terbiye etmesin ”diye gözlerinde yaşlarla dua ederlerdi.
Tarih boyunca, kuraklık ve savaşların getirdiği kıtlıkla ortaya çıkan, gıda krizleriyle ayakta kalmaya çalışan insanoğlu, gelişen teknolojiye rağmen bugünde aynı sorunlarla ne yazık ki karşı karşıya.
Bir yanda 820 milyondan fazla insan açlıkla mücadele ederken, diğer yandan 800 milyonu aşkın insanda obezite görünüyor. Bir yanda sınırsız varlık içerisinde yağlarla göbeklerini şişirenler, diğer yanda dayanılmaz yokluk içerisinde kemikleri eriyenler.
Bu iki kutbun arasında dengeyi sağlayan bir orta direk var ki, onlarda artan nüfus oranı, azalan gıda arzı nedeniyle artan gıda fiyatlarıyla kemikleri eriyenlere doğru itiliyor.
Yakın gelecekte, gıda kıtlığından doğacak kâbus senaryolarına şimdiden kendimizi hazırlamalıyız. Corona virüsü yüzünden evlerimize kapandığımız şu günlerde, gıdaya ulaşımda, tedariğinde bir sorun yaşadığımızda başımıza neler geleceğini sanırım daha iyi anlıyoruzdur.
Her markete alışverişe gittiğimizde gıda fiyatlarındaki artışı artık cebimiz kaldırmıyor. Cebimiz sepetimizi doldurmuyor. Bu durum bizim ülkemize özgü bir şey değil, bütün dünyada üç aşağı beş yukarı durum aynı. Eldeki verilere göre, gıda tedarik zincirinde tüm dünyanın gıda güvencesi ve sürdürülebilirliği konusunda alarm zilleri çalıyor.
Gıda fiyatları yükseliyor. Son on yıl içerisinde küresel gıda fiyatları ikiye katladı. Ancak bu durumun topluma etkisi, her yerde eşit derecede hissedilmiyor. Gelirlerinin yüzde birini gıda için harcayan zenginler için gıda fiyatlarının artması bir sorun değil, ancak gelirlerinin büyük bir kısmını gıda tedariğine harcayanlar için büyük bir facia.
Her yıl köylerde yaşayan, üreten, kendi kendini besleyen milyonlarca nüfus kentlere tüketici olarak göçüyor. Dünya nüfusu hızla artıyor. Her yıl dünyada ki sayıları azalan çiftçiler, ilave 80 milyon insanın karnını doyurması gerekiyor. Buda yetmezmiş gibi yaklaşık 3 milyar kişi normalden daha fazla et, daha fazla gıda tüketiyor.
Öte yandan, küresel ısınma, iklim değişikliklerinin gıda üretimi üzerinde olumsuz etkileri son yıllarda daha fazla hissediliyor. İklim değişimi doğrudan etkili oluyor. Bir derecelik sıcaklık artışı verimde yüzde 10 düşüşe sebep oluyor.
Dünya tahıl stokları gittikçe azalıyor. Tahıl stokları dünya nüfusuna, 74 gün yetebilecek seviyelerde. Yani bizi gelecekte pek parlak günler beklemiyor. Gıda ürünlerine ulaşım yakın gelecekte birer stratejik silah olarak kullanılabilir. Toplumları, ülkeleri gıdaya ulaşım şartları ile terbiye edebilirler.
Geleceği öngören devletler, şimdiden az gelişmiş, yoksul ülkelerden satın aldıkları veya kiraladıkları arazilerle yeni sömürgeci politikalarının alt yapılarını hazırlıyorlar. Yer altı zenginliklerine zaten el koymuşlardı, sıra topraklarına, sularına geldi. Gıda’nın jeopolitiğini kendi aralarında oluşturuyorlar.
Dünyanın önde gelen şirketleri, Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde milyonlarca hektarlık arazi satın alarak veya kiralayarak gıda üretimine yatırım yapıyorlar. En çok tarım arazisi satın alan veya kiralayan ülkeler sırasıyla Çin, ABD ve İngiltere olarak görülüyor. Sadece ABD’den Texsas’lı bir şirketin Sudan’dan kiraladığı arazi 600.000 hektar.
Topraklarımız da, gerek iklim değişikliğinden, gerekse yanlış ekim ve sulamadan kaynaklı hızla verim düşüklüğü görülüyor. Yer altı suları gittikçe azalıyor. Topraklarımızda tuz oranı her geçen yıl yükseliyor.
Verimli tarım arazileri, ranta kurban edilerek betonlaşmaya teslim edilmemelidir. Gelecek neslimizin gıda güvenliğini, çokuluslu şirketlerin insafına bırakmamalıyız.
Ülkemiz kendi kendine yetebilen ülkeler arasında yer alıyor. Bize düşen mevcut doğal varlıklarımızı koruyarak, geliştirerek gıda tedarik zincirini sürdürülebilir kılmaktır.
Allah milletimizi namerde muhtaç etmesin. “Allah bizleri, neslimizi yoklukla terbiye etmesin.”
Allah cümlemizin yardımcısı olsun