Bu hafta sonu tabiatla baş başa kalmanın huzurunu doya doya yaşadık. Ocak ayında Yaz mevsimini yaşatan Rabbime şükürler olsun. Sabah güneşinin doğuşuna, sımsıcak bizi sarıp sarmalamasına, yeniden şahit olmayı nasip ettiği için şükürler olsun. Ayçiçekleri gibi, bütün kâinatın ışığa yönelmesi gibi yöneldik.
Güneşin doğuşuyla uyandık, yükseldikçe huzurumuz, sevincimiz yükseldi. Bütün varlık âlemi gibi avuçlarımızı ve gönlümüzü semaya doğrultup, miraca yükselir gibi tefekkür âlemine yolculuğa koyulduk. Güneşin batışıyla boynumuzu bükerek, kul olmanın idrakiyle bir derviş gibi mahviyet ve mahcubiyet ile postumuza kurulduk.
Bu mahcubiyet, bunca güzelliği bize bahşedene karşı, bize bu mirası bırakanlara karşı duyulan mahcubiyet.
Her doğan güneşle ortaya çıkan aymazlıklarımızın, nobranlıklarımızın mahcubiyeti.
Tabiatın yağmalanmasına, rant kurbanı edilmesine dur diyememenin verdiği mahcubiyet.
Her köye gittiğimde ağaçların süslediği yeni tepeler kelleşmiş, beton yığınları ile kirlenmiş, kuşlar ağaçsız, kendine ev yapmak isterken hayvanları yurtsuz bırakmış olan insanoğlunun merhametsizliğine karşı duyulan mahcubiyet.
Dünyamız merhamet eksikliğinden can çekişiyor. Midesinin, kibrinin, nefsinin büyüklüğünden bir ruhunun, bir vicdanın olduğunu unutan insanlık can çekişiyor. O güzelim tabiatı para ve rant adına kirletenler, aslında kendi geleceklerini yok ettiklerinin farkında değiller.
Birazda corona virüs musibeti yüzünden alışveriş merkezlerinin, iştah şurubu gibi tüketim çılgınlığını teşvik eden cenderesinden kendilerini kurtaranlar, tabiatı kirletmek ve tüketmek üzere büyük bir iştahla yola çıkmışlar. Tüketmek üzere kendilerini programlayanlardan başka bir şey beklenebilir mi?
Gördükleri her tepenin başına ağaçları keserek, ya bir beton yığınını, ya da bir şeye benzetemediğim bir konteyner atarak buraları da geldikleri yerlere benzetmek için bir yarış içerisindeler.
Yakında bu cennet vatanın, bu güzelliklerini ranta çevirmek isteyen müteahhitlerin zorlamalarıyla buralar istilaya açılırsa şaşırmam. Bizi bu müteahhitlerin iştahından kim koruyacak onu da bilmiyorum.
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile bugün elinizdeki ağacı dikiniz” anlayışından, yarın deprem olup altında kalacağınızı bilseniz demirinden, betonundan çaldığınız binayı dikiniz anlayışına nasıl geldik doğrusu sosyal bilimcilerin konusu.
İnsanlar kendileriyle birlikte tabiatı da kirletiyorlar. Bu aymazlık bu hızla devam ederse yakında kaçabileceğimiz, huzuru arayabileceğimiz bir köyümüz, bir toprağımız kalmayacak. Tabiat kendine benzeyenleri saklar ve korur. Tabiatı kendine benzetmeye çalışanlar, tabiatın koruyucu örtüsünden mahrum kalırlar.