Her haliyle dert soluyan, hüzün kokan iki kıymetli dostuma yazıyorum. Biri nar gibi kızarmış bir sobanın başında çok zamandır çay yerine gam yudumlayan bir haleti ruhiye’ ye bürünmüş.
Diğeri yıllardır sırtında taşıyarak kambur haline getirdiği dertlerinin altında ezilirken, iniltilerinden türkü, siteminden şiir yazarak dünyaya küsmüş.
Buradan iki dostuma da sesleniyorum, lütfen kendinizi hapsettiğiniz bu umutsuzluk tiryakiliğinden bir an önce kurtarın. Kapılarınızı, yüreğinizi azıcık açık bırakın. Sigara tiryakiliği gibi, dert tiryakisi olmuşsunuz. Yalnızca kendi benliğinizle doldurduğunuz kalbinizde azıcık sevdiklerinize de yer açın.
Siz, ne kadar çok derdim var, ıstırabım var diyerek ne bulduysanız üstlendiğiniz ve bir hayat felsefesi haline dönüştürdüğünüz bu yükün altında dizleriniz tir tir titriyor.
Farkında değilsiniz, farkında değiliz.
Yüklendiğimiz ve sırtımızda kabuk bağlaya bağlaya kambur haline gelen yaralarımızdan kurtulursak ancak özgürleşiriz.
Bu yaraları sarmamız için sevginin içimize girmesine müsaade etmeliyiz. Acının tiryakiliğinden kurtulmak için o incinmiş ruhun iyileştirilmesi gerek. Ancak benlik girdabından kurtulduğumuz zaman ruhumuz iyileşmeye yüz tutacak.
Hep sevilmek, hep hüzünlü hallerimizle ilgi beklemek, hep ne kadar çok derdimiz var denilerek anlaşılmak istenmek, düştüğümüz bu heyuladan kurtarmaz bizi.
Bu dünyada, dertsiz, sıkıntısız, sorunsuz bir Allah’ın kulu dahi yoktur. İnsan hayatı boyunca musibetler, hastalıklar, sıkıntılar yaşar. Bu dertlerle baş edemedikçe ya da baş etmek istemedikçe içinde yaralar açılır. Sonra yaralarla yaşamak alışkanlık haline gelir, tiryakisi olursunuz.
Aslında bizi mutsuz eden şey, yaralayan şey karşılaştığımız sorunlar değil, onlara yüklediğimiz anlamlardır.
Ya bu sorunlar, dilimizde dert, sırtımızda yük olacak, ağlak ağlak gezeceğiz. Hep dertli halimizi insanların yüzüne yüzüne çarpacağız. Ya sorunları çözmeyi öğreneceğiz. Ya da dertlerimizi severek yaşamayı deneyeceğiz.
Derdimi seviyorum diyebilmenin dayanılmaz hafifliğini tarif edemem. Zira derdimi seviyorum demek, derdi vereni de seviyorum demektir. Derdi veren hangi derdi çaresiz bırakmış ki?
Bu kapıdan içeri girenin içine sevgi kaçar. Umutsuzluk duvarları yıkılır. Ruhun yara aldığı her seferinde bir yardım ümidi doğar. Bir el, bir merhamet eli uzanacak ve beni buradan çekip çıkaracak, inşirah olacak diye düşünür.
İstediğin her şey olmayabilir. Önüne birçok engelde de çıkabilir. Nasıl evladını seven bir baba, yanlışa düşmemesi için yoluna engeller koymak istiyorsa, seni seven BİR’inin önüne engel koyduğunu düşünmenin hazzına varmakta güzel.
Dostlarım kapınızı, yüreğinizi azıcık ferah tutun. Daralan gönüllerinizi, sevgiye açın. Severek yaşamakta bir seçenek.