turancevik @ gmail.com

Kınadıklarımıza benzemek

İnsanlar, zorluklar içerisindeyken, imkânları daha azken daha bilge, daha duyarlı, daha insani özelliklerini ön plana çıkarıyor. Araç ile amaç arasındaki ilişkiyi daha iyi tarif edebiliyor. Amma velakin etrafındaki şaşalı hayatın cazibesine kapıldıkça bu hasletlerini yavaş yavaş kaybediyor. Araç ile amacı birbirine karıştırıyor. Zamanlakınadıklarına benzemeye başlıyor.

​Birçok insanla karşılaştım. İlk tanıştığımız zaman ile son görüştüğümüz zaman arasında –adı-soyadı ve cismaniyeti dışında çok fazla bir illiyet bağı kurmak mümkün olmadı. Maddeye hürmeti artmış, manaya gittikçe yabancılaşmışlardı. İnsanı insan olduğu için aziz bilmiyor, bir takım kendine göre geçerli akçelerle tartmaya başlamışlardı. Yani akçelerin esiri haline gelmişlerdi.

​Bazı zorluklar içerisindeyken, yoksulken, sayıca azken ağızlarında dava şuuru, samimiyet, güzel ahlak, ehliyet, liyakat söylemleri eksilmeyenlerin, maddi imkânları arttıkça, makam ve mevkileri yükseldikçe şuursuz bir ruh bozgunluğuna uğradıkları hepimizin malumudur. Ancak benim derdim bireysel savruluşlarda değil. Bu bireysel sefihleşme gittikçe toplumsal bir savruluş, toplumsal çürüme halini almaya başladı.Çürümenin başlama noktası maddi imkânların zirve yaptığı yerde başladı. Her mal daha fazla malı, her para daha fazla parayı, her mülk daha fazla mülkü davet ediyor, cezbediyor.

​Para, mal, mülk şeref olmaya başladığı günden beri gerçek şeref pek ortada gözükmüyor. Değerini yitirdi, artık onun yüzüne bakan yok. Herkes kendine yeni bir yüz bulmaya, yaptırmaya başladı. Bu yüzden olsa gerek ortalıkta yüzünün şeklini değiştirenlerin, burnunuküçültenlerin, saç ektirenlerin arzu endamından geçilmiyor.

Bakınız maddiyatın, yani kapitalizmin Nirvana yaptığı ABD’de, 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan ekonomist Joseph E. Stiglitz “Eşitsizliğin Bedeli” adlı kitabında “Ben Kapitalizm” diye başlayarak kapitalizmi kendi sesinden ne güzel anlatmış :

“Küçük kızlarınızı Barbie bebeklerle büyüttüm, “bugün sizden estetik operasyon için para istiyorlar” diye neden şaşırıyorsunuz!

Ben Kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki hırsız bir CEO’nun hayat hikâyesi sizin için “azim ve başarı hikâyesi” olabiliyor.

Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu. Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken, siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!

Ben Kapitalizmim ve Starbucks için, kahve üreten bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek!

Ben Kapitalizmim ve Amerikalıların % 24’ü eğer milyarder olmaları için, bütün ailelerini reddetmeleri gerekecekse, bunu yapabileceklerini söylüyor.

Ben Kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPadalabilmek için, böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!

Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim! Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kâbe manzaralı otellerinde “ibadet” ederlerken?

Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hristiyan bayramı Noel’i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için kutlarken?”

Kapitalizm ne güzel kendini anlatmış. Yani bugünü, sefih bir hayatın amacını anlatmış. Bu durumdan kurtulmanın çaresi yok mu? Elbette var. Madde ile mana ayrımını, ruh ile nefis ayrımını, ebedi ile fani ayrımını ve tabi şerefin doğru tanımını körpe dimağlara doğru bir şekilde derc edebilirsek bu iflah olmaz hastalıktan yeni nesili belki kurtarabiliriz. Bizde ancak Neyzen Tevfik’in bir şiiriyle teselli bulabiliriz.‘

“Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer

Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer

Gam karar eyleyemez hande-i hurrem de geçer

Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer

Gece gündüz yok olur, an-ı dem âdem de geçer”.