Yakın bir zamanda kardeşini Rahmet-i Rahmana uğurlayan bir abimizle dün sohbet ederken cemre nedir bilir misin diye bana bir sual sordu. Benim cevap vermeme mahal vermeden kendisi cevapladı:
Cemre kor ‘dur. Cemre ateş’tir. Cemre sırasıyla havaya, suya ve toprağa düşer diye biliriz dedi amma velakin eksik biliriz. Cemre yüreğe ’de, cemre başa ’da düşer dedi. Şuanda başım yangın yeri, yüreğim kızgın yağda mühürlenmiş gibi. Senden bu konuda bir yazı bekliyorum diye ekledi.
Bu sözler dilden düştüğü andan itibaren içime oturdu, hazmedemiyorum. Sabaha kadar beni uyutmadı desem yeridir. Tabiri caizse cemre düştü yüreğime. Hey gidi dünya, senin meşgalenle uğraşırken, işitme engeli toplum haline gelmişiz. Koşmaktan, konuşmaktan, avazımız çıktığı kadar kendimizi bağırmaktan birbirimizi duyamaz hale gelmişiz. Oysa yanı başımızda içine çektiği koru, içten içe akıttığı gözyaşıyla ıslatıp, yüreklerde merhamet tohumunun filizlenmesi için sabırsızlanan, bir dokunuş bekleyen nice derviş gönüllüler var.
Tıpkı toprağa düşen cemre gibi. Merhamet olur, önce toprağı ısıtır, buzları eritir ve tohumların yeşerip boy vermesini sağlar. Cemrenin düşmesinden tabiat hiç şikâyetçi olmaz. Toprakla buluşan, toprakla hemhal olan, yeniden dirilir, hayat bulur. Toprak sinesine düşen ateşi, kendisine inananlar için muştu kılar. Bakınız Mevlana’ya göre cemre düşünce:
“Gök gürleyerek davul çalar! Artık tabiatın, cüz’i de küllüde dirilmiştir! . Ağaçların gönüllerine, güllerin burunlarına hoş bahar kokuları gelir. Bahar gelir, menekşe kalkıp süsenin yanına gelir. La’l rengi elbiseler giyen gül, sevdalanır da kaftanını yırtar. Sümbül, Yasemine ; “Merhaba seni saygıyla selamlarım!” der. Yasemin’de “Ey nazik dost bende seni candan selamlarım! ”diye cevap verir. Ekşi suratlı kış geçer gider. O, zevki, neşeyi kaçıran soğuklar geçer kaybolur. Sevdalı nergis, sahralara dalar da çimenlere göz kırpar. Çimenler onun gönlünden geçeni anlar da “Ferman senindir, ne istersen yap!” der. Karanfil de söğüt ağacına “Sana ümit bağladım “der. Söğütte “Ben pınar eviyim, benimle yalnız kalmak istiyorsan, buyur içeri ”diye onu davet eder. Üveyik kuşu “Kü, kü o sevgili nerede, nerede onu arıyorum ?” diyerek bahçeye gelir. Güzel sesli âşık bülbülde “Görmüyor musun, aradığın burada!” diye gülü gösterir.
Cemre bazen yüreklere de düşer. Düşen ateştir belki kordur. Ama velakin insan yanarak pişer, olgunlaşır. Yanıp olan ruhtur, gönüldür. Yanmayı göze alanlar vuslata vasıl olurlar. Yanıp, pişenler bozulmaktan kurtulur. O halde yüreğine, başına cemre düşenlerden nasiplenelim, hemhal olalım.
İnsan toprak, su, hava ve ateşten oluşan anâsır-ı erbaa kökenlidir. Toprak ve su bedenin; hava ve ateş ise ruhun, gönlün ve aşkın mazharıdır. Cemre’de havaya, suya ve toprağa ateş olarak düşer. Beden ölür, toprakla kucaklaşır tohum olur, cemre olur ruh tekrar bedene düşer, tohumlar canlanır, filizlenir.
Keşke bütün yüreklere cemre düşse, yaksa, pişirse, olsa. Yüreklerine cemre düşenlere selam olsun.