Şehirlerimizi de kendimize benzettik.
Birer açıkhava hapishanesine dönüştürdüğümüz şehirlerimizin bizler mahpusu olmuşuz.
Sokaklar insanın içini karartan bitişik nizam evler, çıkmaz sokaklarla önü kesilmiş hadim edilmiş umutlar.
Sokak lambaları bizi takibe koyulmuş, en ufak bir yanlış hareketimizde üzerimize ha düştü ha düşecekler.
Sırtımızı dayayabileceğimiz bir ağaç yok, yamru yumru binaların bittiği yerde her iki tarafı milyonluk arabalarla çevrilmiş geçit vermez caddeler ve kaldırımlar başlıyor.
Her adım attığında önüne kurulan tuzaklara elini ya da kolunu kaptırabilirsin. Engelli kardeşlerimiz için yapılan yollarda her on metrede bir elektrik lambası ya gelişi güzel dikilmiş bir tabela ya da can çekişen bir ağaç. Kaçıp kurtulmak için jimnastikçi kıvraklığı gerekir.
Şehirlerimiz de aynı bizim gibi. Şehirlerimiz de kendimize benzettik. Şehirler hızın ve hazzın bir puta dönüştürüldüğü içimizden yansımalar. İçimiz başka, dışımız başka dünya. İçi başka dışı bambaşka bir mekan .Sözde mahir, iş icraata gelince çırak bile olamayan mimarlar.
Başkalarını takip etmekten bir kendimiz olamadık. Kendimize gelemedik. Özne durumunda değiliz, nesneleştirilmiş zihinlerimiz, hayatlarımız var hepimizin.
Kopyala yapıştır hayatlar, kopyala yapıştır binalar. Kimliksiz insanlar, kimliksiz binalar. Zihinler boş işlerle meşgul olduğu için, boş bulunan ne varsa zihninde ki boşluğunu dolduran insan, şehirler de de boş bulduğu yere sahip olmaya çalışıyor.Her yerden sana boş boş bakan beton yığınları. Canlılık, bir hayat belirtisi yok. Kamusal alan fikri fazla gelişmemiş.
Zihinlerini boş işlerle işgal edenler, aynı şekilde caddeleri, sokakları, parkları işgal etmenin yollarını bulmada fazla zorlanmıyorlar. Her şey insan için, insanlık için yapılması gereken binalar, yollar, meydanlar. İnsanların eliyle insanlığın aleyhine işleyen bir düzeneğe dönüşmüş durumda. İnsanların yürüyemediği kaldırımlarda arabalar özgürce park ediliyor. Bazen kaldırımlar, dört beş masa ve dört beş sandalyenin dört ayağı üzerine özgürce sergilendiği mekânlar. Bazen bir marketin sergi salonu…………
Fıkra bu ya Erzurum’un Narman ilçesinde vatandaşın biri yolun ortasında tabakasını çıkartmış sigara sarmaya başlamış. Arkadan bir kamyon gelmiş korna çalmaya başlamış. Bizim Narmanlı vatandaş tabi sinirleniyor ve anında cevabı patlatıyor. Ne patlirsen gardaş farzet ki ben tezek galağıyam vur yanımdan geç.
Şehirlerimizin, caddelerimizin, sokaklarımızın durumu tamda böyle. Önce şehirde yaşayan insanlar yaşadığı şehre saygılı olacak. Hak ve hukukumuzun gözetilmediği bir şehirde yaşamak istemiyoruz.
İnsanlarımızda sanatsal zevkleri git gide yok oluyor. Her şey ruhsuz ve aşksız bir beton yığınına dönüşüyor. Nereye gitsek kalabalıklar, gürültü her türlü kirlilik bizi tutsak alıyor. İnsan kendi kendine savaş açmış durumda. Daha çok kazanayım derken insanlığını kaybediyor farkında değil. Kendi elimizle kendi hapishanemizi yapmışız farkında değiliz.
Benim ise bu hapishanenin gecesinde Kemanî SerkisEfendi’nin o eşsiz bestesi;
“Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbâlime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime…” yankılanıyor.