Bize bir acayip haller oldu. Söylediklerimiz ile yaptıklarımız, yola çıktıklarımız ile yolu tamamladıklarımız, dostlarımız ile düşmanlarımız birbirine karıştı. Bir çelişkiler yumağı içerisinde kör düğüm olduk çözülmek için debelenip duruyoruz.
Hem parasızlıktan, yoksulluktan bahsediyoruz, hem de gelirimizin, bütçemizin çok üzerinde bir hayat yaşamak için bankaların kapısından ayrılmıyoruz. Akıllı cep telefonlarının akılsız bireyleri olarak özgürlüğümüzü bankalara ipotek veriyoruz.
Hem ülkede, üniversite mezunu genç işsizlik oranı her geçen yıl artıyor, hem de ihtiyaçtan fazla olduğu bilinen üniversitelerin aynı bölümlerine on binlerce öğrenci her yıl kayıt yaptırıyor. Biryanda yüksek puanla girilen bölümleri kazanmak için gecesini gündüzüne katanlar, diğer yandan “on dönüm bostan yan gel yat Osman “misali parasıyla sarılıp yatarak kendini üniversitelerin en güzel bölümüne atanlar.
Bir yandan kadın erkek eşitliği, diğer yandan bütün faturaları erkek ödesin basitliği. Bir yandan koluna 22 ayar Trabzon hasır bileziği olmadan gelin arabasından inmeyenler, diğer yandan para bulmak için sırtından eşek yükü inmeyenler. Bazen erkeklerle eşeklerin kaderi aynı diyesi geliyor insanın.
Bir yandan yok ve yoksulluk içinde saçını “süpürge yapıp “çocuklarının nafakası için didinen eli öpülesi analar, diğer yandan meyhane köşelerinde çoluk çocuğunun rızkını babalanan babalar. Evlenmeden önce dürüstlük abidesi, evlendikten sonra yalan makinası. Eşine, zincire vurulmuş yırtıcı aslan, oynaşına sevimli” Van Kedisi “.
Bir yanda İsviçre’nin zenginliği, diğer yanda Somali’nin yoksulluğu. Bir yanda şaşalı boğaz yalılarında arzu endam edenler, diğer yanda barakalarda çöplere sarılıp uyuyanlar. Bir yanda beş yıldızlı otellerin restoranlarında yüzlerce çeşit yiyecek ve içecekleri midesine indirenler, diğer yandan kalan artıkları için sıra bekleyenler.
Bir acayip haller oldu bize. Tahammül, müsamaha, hoşgörü tamamen ortadan kalktı. Aynı çatı altında yaşayanlar birbirlerine yabancılaştı. Birbirlerinin dertlerinden bihaberler. Herkes birbirlerine nutuk çekmek derdinde. Dinlemek zor geliyor. Birbirini dinlemek asaletini gösteremeyenler kendilerini psikiyatristlerin kapısında buluyor. Dertlerine parayla dinleyici buluyorlar.
Birçok önemli hasletlerimizi kaybettik. Birbirimizle hasbihal etmeyi, dertleşmeyi, sevinci ve kederi paylaşmayı kaybettik. Artık söylenenlerin hükmü yok. Çünkü dinleyen yok, anlayan yok.
Artık sevdiklerine bir mektup bile yazamıyor. Yazsa da giriş, gelişme, sonuç bölümünden haberi yok. Artık akıllı telefonlardan mesaj atma devri de kapanıyor. Onun yerini “emoji”ler alıyor. Mektup nasıl yazacak?
İnsanoğlu virgülü kaybetti, söyledikleri birbirine karışıyor. Noktayı kaybetti, düşünceleri uzayıp gidiyor, ayıramıyor onları. Artık nefes alacağı, duracağı, oturacağı, kalkacağı yeri bilmiyor.
Ünlem işaretini kaybetti, sevincini, öfkesini, bütün duygularını kaybetti. Sanal alemin, sanal çocukları gibi yaşıyorlar.
Soru işaretini kaybetti, soru sormayı unuttu. Her şeyi olduğu gibi kabul eder oldu. Mankurtlaştılar.Üzerinde yapılacak algı operasyonlarına tamamen açık hale geldiler. Bu yüzdendir, her yıl üzerine çizilen elbiseyi, yakışsın yakışmasın sorgusuz, sualsiz giyiyor. Midesine ne olduğu belirsiz haşereleri indiriyor. Diyetisyenlere göbeğini indiriyor.
Hayatının sonuna geldiğinde iki nokta üst üste koymayı da unuttu. Hiçbir açıklama yapamıyor. Ne kendine ne sevdiklerine.
Hafızasında yalnızca tırnak işareti kaldı. İçinde başkalarının hayatı, başkalarının düşüncesi yazıyor. Kendine ait hiçbir şey kalmamış artık.
Evimize anamızı, babamızı, dedemizi sığdıramadığımız gibi duvarlarında birer resimlerine de yer bulamaz olduk. Pop yıldızları, top yıldızları birer hasır gibi kaplamış duvarları. Artık herkes öldüğünde en sevdiği pop yıldızının şarkısıyla, top yıldızının çabukluğu ve kıvraklığıyla alkışlanarak tırnak içerisinde güzel sözlerle uğurlanıyor.
Hakikaten bize bir haller oldu.
Cumamız pazar oldu.Aklıma geldi.Içimizdeki sebatayistler sayesinde sanırım.Yazı akıcı insanı sıkmıyor.