Son iki seçimde Cumhur ittifakının karşısında olanların, söylemlerini değiştirmeleri siyasete ve siyasetçiye sempatiyi artırmıştı.
Geçmişin ayrıştırıcı dillerini kullananların, toplumu bölmeye çalışanların, kardeşi kardeşe vurduranların dönemini yaşayanlar umutlanmıştı. Geçmişin çirkinlikleri yaşanmayacak, toplumsal barış, demokrasi, huzurlu yaşam, istikrarlı vatan arzusu içinde olanların hayalleri gerçek olacaktı.
Cumhur ittifakının ÖZDE olan sözlerini, muhalefetin SÖZDE sahiplendikleri konusunda şüphemiz yoktu.
Her şeye rağmen gerçek anlamda değiştiklerini düşünmek bile geleceğimiz açısından önemli bir gelişmeydi.
İnanca saygılı olduklarını, kendilerinin de bu noktada farklı düşünmediklerini halka kanıtlama konusundaki gayretleri,
Başörtüye ve başörtülüye saygı göstermeleri,
Camilere girmek, namaz kılmak hatta okuyabiliyorlarsa Kuran okumak noktasındaki hâlleri,
Demokrasiden çokça bahsetmeleri,
Düşünce özgürlüğünü savunmaları,
Darbelere karşı olduklarını, demokratik tahammüllere saygı duyulması gerekliliğini dillendirmeleri,
Saz elde, söz dilde kardeşlik türküleri seslendirerek şiddet yerine müziği tercih etmeleri,
Şehit cenazelerine daha yoğun katılıp, terör örgütlerinin ismini zikretmeden de olsa her türlü teröre karşıyız söylemiyle terörü protesto etmeleri,
Halkın büyük bir kesimi tarafından terörizmin sempatizanı olarak görünen kişilerle, Sivil Toplum Kuruluşlarıyla herhangi bir temasa girmemeleri,
Sevgi ve hoşgörü dilini kullanıyor olmaları halkımız nezdinde kabul görmüştü.
Kısmen de olsa hedeflerine ulaşmışlardı. Seçimlerin sonuçlarının açıklanmasıyla İstanbul, Ankara, Antalya gibi büyükşehirler veya diğer illerdeki kazandıkları yerlerde seçimi kaybedenler teamüllerin gereği neyse onu yapmıştı. Seçimle gelen seçimle gider ilkelerine sözde değil özde bağlı olduklarını Cumhura duydukları saygıyla, hukuka olan bağlılıklarıyla göstermişlerdi.
Halkımız için seçim süreçlerinde Cumhur ve Başkanı’nın üzerine düşeni layıkıyla yapmış olduğunu kabullenmek en vicdani ve gerçekçi bir yaklaşımdı.
Öz eleştiri yapıp durumdan pay çıkarılması gerekenler varsa. 94’ten bugüne kadar intikaya uğratmadan destek veren halkımız değil; mesuliyeti yeteri kadar üstlenmeyen, rehavete kapılan, halk ile gönül bağlarını koparan, sorumluluklarının gereğini yapamayanlar yüklenmeliydi.
2002 öncesinin zorluklarını bilmeyen gençlik, bizleri anlamadı oylarını vermedi. Algının etkisine girdi diyenler ya gerçekten öyle olduğuna inanan elden bir şey gelmez diye yanılanlardı ya da farkında oldukları hatalarıyla yüzleşmeye korkan, rehavete kapılanlardı.
Muhalefetin kazanan unsurları görevlerine başladı. Süreç ilerledikçe sıkıntılar filiz verdi. Peki, şimdi ne oldu da o günlerde sevgi, hoşgörü, demokrasi, nutukları atanlar bugünlerde söylem değiştirmeye başladı? Gaflet haline düşüp, nefret dilini kullandılar.
Buradaki HİKMETİ iyi okumak gerekir, söyleyene değil söyletene şükredilmelidir.
Takiyye ile kazanımlar elde edenlerin yaptıkları uygulamalar, attıkları adımlar, oluşturdukları eylemler, uluslararası ilişkilerde geliştirdikleri haince girişimler feraset sahibi halkımızı yeterince üzmekteydi.
Karabağ, Libya, Akdeniz, Suriye, Kıbrıs, Afrika, Ayasofya ile ilgili MİLLİ DEVLET iradesi ile yapılan çalışmalara gösterilen tepki; emperyalizmin temsilcileri, işbirlikçi hainlerin serzenişlerinin aşikâr olması bu durumun en belirgin örneğiydi.
Her alanda elde edilen kazanımlardan; SİHA, TİKA ile mazlumlara, kültürümüze sahip çıkılmasından dolayı huzursuz olanlar, söylemleri ile gayri milli duruşları ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri dillerine vurmuştur.
Vatanın bölünmez bütünlüğüne saldıranlarla olan iş birlikleri apaçık ortadadır.
Darbe isteyenler.
Başkanın devrilmesi için sokakların karışmasını, felaketlerin gelmesini, gerekirse bütün ülkenin yanmasını, halkın birbirine girmesini yegâne çıkış noktası görenler.
İnanç özgürlüğünü savunmayanlar, başörtüyü sakıncalı bulanlar.
Devletin güvenlik güçlerine katil diyenleri destekleyenler.
Cumhurun özgür iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanına “ÖZDE” değil “SÖZDE” diyen emperyalizmin işbirlikçisi, TAKİYYECİ zihniyetin “ÖZDE” temsilcilerini halkımız gözlemlemektedir.
Bu anlayışa sahip kişilerin özürleri pişmanlık değil, riyakârlıktır. Onların hakareti Cumhurbaşkanına yetkiyi veren Cumhurun bizzat kendinedir.
Demokrasiye, Cumhuriyetin kazanımlarına destursuzca saldırarak ifade ettikleri kin ve nefret dolu söylemlerinin deşifre edilmesini sağlayan, takiyyelerini gün yüzüne çıkaran hikmetin sahibine şükrümüz sonsuzdur.
Gördüklerimiz, duyduklarımız "söyleyene değil, söyletene bak." sözünün tezahürüdür.
Ortaya çıkan bu gelişmeleri iyi değerlendirip rehavete kapınılmamalıdır. Cumhurbaşkanının riyasetinde hayata geçirilen projelere büyük gayretlerle emek sarf eden Devlet erkânının çalışmalarına candan destek verip, Halkımızla var olan gönül köprülerini daha da güçlendirip MİLLI İRADE birlikteliğinde safları sıkılaştırmak gerekir.
Terör örgütleri ve işbirlikçileri sürekli hainlik yaparken COVİD 19 musibeti yüzünden her gün yüzlerce ailenin ocağına ateş düşerken, binlerce kişi hastalıktan dolayı huzursuzluk içindeyken, milyonlarca insan kaygılı durumdayken, sevgiye, birliğe, hoşgörüye, morale ihtiyacın bulunulduğu zorlu dönemlerde nefret dilini kullananlara en güzel cevabı günü ve zamanı geldiğinde CUMHURUN bizzat kendisinin vereceği aşikardır.
Eski Türkiye’de her yerde çukurların var olduğunu bilenler, çamurların bolluğunu düşünenler; gelişen ve değişen Türkiye’de çukuru bulamayınca, kendileri çukur kazıyorlar, çamurlarına bulaşılsın istiyorlar. Esas olan Türkiye’nin gelişimini istemeyenlerin girişimiyle açılan çukurlara düşmemek, çamura bulaşmamak olmalıdır.
Hasbelkader bir yerlere gelenlerin çağdışı söylemlerinden, marjinal olmayan destekçilerinin de muzdarip olduklarını unutmamak gerekir.
Durmak yok, bulaşmak yok, çalışmaya gelişmeye güçlenmeye devam inancı içinde gönüllere girilmelidir.