KATİL DEVLET DEĞİLİZ
Kamuoyunda metanet ve soğukkanlılıkla, sabır ve sükûnet içinde neticesi beklenen gündemdeki en önemli konulardan biri BARIŞ SÜRECİ görüşmeleridir.
Bu süreci farklı bakış açılarıyla yorumlayanları görmekteyiz.
Terörsüz TÜRKİYE sürecinin oluşmasının sebep sonuç ilişkisini iyi anlamadan, süreçte ne gibi kararlar üzerinde mütabakata varılacağını bilmeden , kararların neler olduğunu görmeden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taviz vereceği , şehitlerimizin ruhlarının inciltileceği şüphesi nin beyan edilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum.
Kars, Ardahan ve Iğdır seçim koordinatörüydüm. O dönemde kan davalı olan iki köyün varlığını öğrenmiştim.
Köy ziyaretimizde anneler adeta perişan haldeydi. Barışın sağlanması için Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey’den destek bekliyorlardı. “O isterse kan davaları biter, anneler ağlamaz” sözlerini samimi ve içten dile getirmişlerdi.
Durum Başbakanımıza iletilmiş,şahsıma barış elçiliği görevi verilmişti.
Dört ayı aşan süre boyunca gerekli görüşmeleri yapmıştım..
Başbakanımızın her iki köyün ileri gelenlerinden görüşmesi halinde Allah’ın inayetiyle barış sağlanacak, anneler ağlamayacak, yuvalara ateş düşmeyecekti.
Başbakanımız her iki köyden altışar kişinin ismini istemişti.
Görüşmelerin yapıldığı sırada küçük köyün muhtarı, Başbakanımız'dan şu ricada bulunmuştu:
“Sayın Başbakanım, 20 yıla yakın süredir devlet desteklerinden yararlanamıyoruz. Biz de bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?” diyerek üzüntüsünü dile getirmişti.
Başbakanımız duraksamadan şu cevabı vermişti:
“Sizler de bu ülkenin değerli vatandaşlarısınız. Fakat devletimiz KATİL DEVLET değil. Biz size destek olalım da siz silah alıp birbirinizi öldürün diye mi destek verelim? Bizim devlet geleneğimiz, inandığımız değerlerimiz böyle bir amaca hizmet edecek desteği vermez. Ne zaman barışırsanız, birbirinize saygı ve muhabbetle yaklaşırsanız, söz veriyorum geçmişten bugüne tüm haklarınızı alacaksınız.”
Vatandaşlarımız bu görüşmeden çok etkilenmişti. Artık barış için bir araya gelinmeliydi. Buluşma için en uygun mekânın cami olduğuna karar vermiştim.
Namaz ve Kuran tilaveti sonrası barış sağlanmıştı.
Karşılıklı tokalaşma ve sarılmaların ardından gözlerde sevgi, yüzlerde huzur vardı; herkes çok duygusal ve mutluydu.
Belli ki memleketimin gönlü güzel insanları da kavgadan memnun değildi. İnandıkları ve güvendikleri devlet insanının samimi dokunuşu onlara yeterli gelmişti.
Ayrıca Diyarbakır, Urfa, Mardin ve Ağrı’da yaptığım çalışmalar sırasında anneler ve gençler terör nedeniyle ne kadar tedirgin ve üzüntülü olduklarını, toplantılarda ve sohbetlerde dile getiriyorlardı.
Halkımızın tek isteği şuydu:
“Evlatlarımızla ilgili her gün yeni bir ölüm haberi duymak istemiyoruz.”
“Çocuklarımız kandırıldı, kaçırıldı, ciğerlerimiz yanıyor. Onlar da biliyor; devletimizin gücü karşısında duramayacaklar. Artık çok pişmanlar.”
Devlet büyüklüğünü göstersin; BARIŞ için uzatılan elleri, af dileyen sözleri reddetmesin. Analar ağlamasın, ciğerler dağlanmasın.
Gelinen noktada devletimiz anaların sesine sahip çıktı, gençlerin umutlarını dikkate aldı. Emperyalizmin ve Siyonizmin içimizdeki işbirlikçilerinin heveslerini gırtlaklarında bırakacak hamleyi yaptı. Büyük ve güçlü devlet olmanın gereğiyle hareket etti.
Terörsüz TÜRKİYE sürecini başlattı.
Niyet belli, akıbet hayırlı olacak inşallah.