Kuru bilgi, hayata dokunmayan bilgi, bilinci linç eder, zihni dondurur, kalbi durdurur, ruhu soldurur. Bize, varlığımıza dokunacak, zihnimizi açacak, kalbimizi arındıracak, ruhumuzu aydınlatacak irfanla, edeple, hikmetle bezenmiş ilim gerek, bilgi gerek.
Hayatın her alanında, bize insan olmanın, insan gibi yaşamanın şifrelerini veren Yunus Emre “Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep, dediler ilim geride illa edep, illa edep” diye buyurmuşlar.
Bilim, bilgi araçtır. Aracı amaç haline getirirseniz, insanı insanlıktan çıkarırsınız. Onun yerine koyacak bir şey bulamazsınız. Ortalık, her şeyi bilen, her şey hakkında bilgi sahibi olan ama bir tek kendini bilmeyen insanlardan geçilmiyor.
Bilgi bir depoya, çeşitli yerlerden satın aldığın, topladığın eşyaların üst üste yığılması gibi bilgileri zihinde istiflemek gibidir.
Topladığın eşyalar birbirinden farklıdır. Onları nerede, ne zaman nasıl kullanacağını bilmezsen, her önüne geldiğinde sere serpe dağıtmaya kalkarsan zihnini çöplüğe çevirmiş olursun.
Dolayısıyla ilim, yalnızca akıl ve zihnin hamallığından ibaret kalır. Bundan kurtulmak için ilmin hikmetle aydınlanmış bir gönül süzgecinden geçirilerek hazmedilmesi gerekir. Ortalık hazımsızlık sorunu yaşayanlarla dolu.
Ortalık her şeyi bilen, her şeyin âlimi, her şeyin pirinden geçilmiyor. Bir gün tıp alanında yorumlarıyla toplumu bilgilendirmeye çalışanları, ertesi gün hukuk, mühendislik, uzay bilimleri alanında ahkâm keserken görebiliyorsunuz.
Bazen kendi aralarında ilim yarıştırırlarken işin şirazesi kayıyor. İlim meclisi film meclisine dönüyor. Ağızlarından işkembelerinde biriktirdikleri dökülüyor.
İnsanın Mazhar Fuat Özkan’ın bir zamanlar dilden dile dolaşan şarkısı “peki peki anladık, sen neymişsin be abi “diyesi geliyor.
Onların işkembelerinden dökülenlerle muhatap olmamak için ,o konuşacak siz dinleyeceksiniz. O zihninde biriktirdiği çöpleri dağıtacak, siz derlemeye, toplamaya çalışacaksınız. O meclisin merkezidir, siz çevresinde el pençe divan duran dinleyicilersiniz. O hocadır, siz ona talebe olmaya adaysınız.
Hep üst perdeden konuşur. Ne konuştuğunun önemi yoktur. Aman vermez, bir konu biterse diğeri hakkında biriktirdiği, söyleyeceği çok söz vardır. Zihninde biriktirdiği biterse, işkembede sakladıklarını da üzerine boca eder bilgin olsun. Onun için önceden tedbirini almalısın.
İrfanla bezenmemiş bilgiler malayanidir. Malayani bilgiler insanı çoğu zaman haddini bilmez bir noktaya itiyor. Bu hadsizlikten kurtulmak için söyleyeceğin her sözü, irfan ve hikmet süzgecinden geçirmek lazım. Zira ilim ve bilgi kesbi, irfan ve hikmet vehbidir.
İnsanlar ne söylediğinden, ne çok söylediğinden ziyade ne yaptığına, nasıl yaşadığına bakarlar. Bu yüzden büyüklük, bilgelik kuru bilgiden ziyade, bilgiyi hazmetmekten yani davranışlardan ileri gelir. Bilgiyi irfanla süsleyemeyenlerin, hayatına yansıtamayanların söyledikleri kuru gürültüden öteye geçmez. Yine gönül insanı Yunus Emre’ye kulak verelim:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.