Yalnızlık, yeni dünyanın yeni yoksulluğu
Birilerine sesini duyuramamak, birileri tarafından anlaşılamadığı hissine kapılmak, yalnızlık duygusunu körükler. Aslında bu duygu, duyulmak isteyeninde, işitmek istemeyeninde ortak duygusudur. Yalnızlık hissi bu yenidünyanın yeni yoksulluğudur.
Başka insanlarla anlamlı bir bağ kuramadığınızda, hem beden olarak, hem ruh olarak birbirimize yabancılaşıyoruz. Gittikçe mesafeler açılıyor, birbirlerineaşinalıkları kayboluyor ve yabancılaşıyorlar. Bir birlerine karşı yabancılaşanlar, zamanla kendi varlıklarının bile farkına varamıyorlar. İnsanlar kendilerine karşı da yabancılaşıyorlar. Anlaşılamamak, işitilmemek, işitme özürlü hale gelmek gittikçe insanları yalnızlaştırıyor. Bu yeniçağın yeni hastalığını bakınız Herman Amato:
“En uzak mesafe
ne Afrika’dır
ne Çin
ne Hindistan
ne seyyareler
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe, iki kafa arasında ki mesafedir
birbirini anlamadan….” diyor.
İki insan arasındaki mesafeler bu kadar çok uzayınca yalnızlık kaçınılmaz kader olarak karşımıza çıkıyor. Ama yalnızlık yalnızca Allah’a mahsustur. Dayanışma ve paylaşma hayatımızı idame ettirebilmenin temel koşullarıdır. İnsandan uzaklaşan, ya yeni modern dünyanın sosyal aygıtlarıyla, ya da kendi familyasından olmayan hayvanlarla kucaklaşıyor, bu yeni yoksulluğu paylaşıyor.
İnsanlar eskisinden daha güzel karınlarını doyuruyorlar ama ruhları aç. Ruhlarındaki bu açlık hislerini bastırmak için, yeni yoksulluklarını gidermek için doğal olmayan, yaratılışın gayesine aykırı her yollara sapıyorlar.
Âdem ve Havva’nın birbirlerine eş ve arkadaş olarak yaratılmasıyla başlayan hayat serüveni binlerce yıl çocuk, akraba, eş dost, arkadaş gibi paydaşlarla devam etti. Ancak bu yeniçağın yaydığı benlik virüsünün yayılmasıyla ortaya çıkan yalnızlık hastalığı paydaşlarını da başkalaştırdı. Artık yalnızlığın yeni dostları, televizyon, sosyal medya, evcilleştirilmiş hayvanlar. Her evde yaşayan kişi başına açılmış sosyal medya hesapları, sosyalleşmiş kendi sözünü dinleyen sadık bir hayvan mevcut.
Çok konforlu bir hayat gibi gözüküyor. Televizyonkumandası sizin elinizde, düğmeye basarsınız açılır, diğerine basarsınız kapanır. Dilediğiniz mesajı, dilediğiniz sosyal medya platformunda yayınlarsınız. Otur dersiniz oturur, kalk dersiniz kalkar sadık arkadaşınız. Bu yeni dünyanın paydaşları, sizin ben duygunuzu ha bire okşayan, okşadıkça toplumdan soyutlayan, yalnızlaştıran bir işlev görürler.
Arkadaşlıkta, dostlukta kumandayı elinden hiç bırakmak istemeyenler için bu yeni paydaşlar can simidi gibi ortaya çıktı. İnsan ilişkilerini bir yönetim stratejisi olarak görenlerin, vardıkları bu nokta mutlak başarının anahtarını sunuyor. Hayata yeniden tutunuyorlar, kendilerini değerli hissediyorlar. Bireysel ve toplumsal sorumluluktan kaçarak yalnızlığı özgürlük olarak tanımlayarak kendilerini avutuyorlar.
Bu yeniçağın yeni yoksulları, Âdem’ siz Havva, Havva ’sız Âdem olarak yaşamanın nimetlerini betimlemeye çalışıyorlar. Yalnız yaşayan sözüm ona ünlüler, hayat boyu bekâr kalmayı tercih eden sanatçılar, yalnızlığı hayat felsefesi sayan bohemler, ailesinden ayrı yalnız yaşayan gençler… Yalnız yaşamaya mahkûm edilen yaşlılar. Bunlar bu yenidünyanın yeni yoksulları.
İnsanı kendine, ailesine, topluma ve kültürüne yabancılaştıran bir yalnızlık türküsü dört duvar arasında artık her yerde söylenir oldu. Bu yenidünya bir ruhsal sürgün. Herkes kendi evinde kendi içinde mahpus. Kimse birbirini tanımak, görmek, işitmek, anlamak istemiyor.
Ama ben duygusunu tatmin etmek için günün yirmi dört saatinde, sosyal medya aracılığıyla bu tanınma ve bilinme arzularını doyurmak istiyorlar. Bu yoksulluğunugidermek için bütün yaşamını ifşa ediyorlar. Yeter ki birileri görsün ve işitsin diye. En mahrem fotoğraflarını, yediğini içtiğini insanların gözüne gözüne sokuyorlar.
Bu yenidünyanın yeni yoksullarının bu gidişle karınları doysa da ruhları açlıktan ölecek. Etrafınıza bir bakın yaşayan ölülerle dolu.