BAŞIBÜYÜK !
Her yılın bitiminde
"görecek yeni yılımız daha varmış"
"ömrümüzden bir yıl daha tükettik" sözlerini kullanırız.
Her insanın yeni yılda farklı beklentileri olur, kimi beklentiler hayalden öte gitmez, kimisinin beklentileri gerçekleşir ama iç huzuru bozulur. Kimisi zahmete katlanır rahmete talip olur. Kimisi ise DUA'lara nail olmanın huzuru içinde geçmiş yılın muhakemesini yaparak Yaradana HAMD eder.
Geçmiş yıllardan unuttuğunuzu sandığınız yaşanmışlıklarınızı gönül dünyanızda bıraktığı derin iz yüzünden unutamazsınız.
On yaşlarımda vurduğum kumru kuşunun yüreğimde oluşturduğu sızıyı her kumru kuşu görüşümde hissederim.
Günahlarımın affına vesile olabilecek hayırlarda yarışmak , dualarda buluşmak amacıyla zahmetli, bir o kadar rahmetli işler yapmak için adeta can atarım.
2008 yılında Maltepe Belediye Başkanı olan kadim dostum Fikri Köse’yi ziyarete gitmiştim. Belediye binası önünde sloganlar atarak başkanı protesto eden kalabalıkla karşılaştım. Kalabalağın öncülüğünü ortaokuldan arkadaşımın yaptığını gördüm. Yanına gidip ‘hayırdır?’ diye sordum. “ Ne olacak? senin kadim dostun , partilin Belediye Başkanı bizim evlerimizi yıkıp arsalarımızı rantiyecilere peşkeş çekecek” demişti.
“Başkanımızın Maltepe'nin sevilen insanı saygın esnafı olduğunu sen de biliyorsun, yanlış anlaşılma vardır, gidip öğreneceğim beni bekle bir yere gitme” demiştim.
Başkanımızdan gerçekleri öğrenmiştim.
Başıbüyükte yaşayan vatandaşlarımızın çoğunun evleri deprem koşullarına evrelişli değildi.
Kış aylarında yaşam daha zahmetli geçiyordu.
Hak sahipliği kriterlerine uygun olan herkesi borçlanmadan mülkiyet sahibi yapacaktı.
Durumu topluluğun öncüsü BAŞIBÜYÜK Koruma ve Yaşatma derneği başkanı arkadaşıma anlatım, ideolojik saplantıları yüzünden inanmak istemiyordu.
“ Bahaddin ben inansam bile halkımız inanmaz” diyordu.
Ben de eski Maltepeliydim bölgede yoğun nufuslu olan hemşerilerimle birlikte , hatırımı sayacak dostlarım vardı. “Beni engellemez isen bölgede çalışma yapıyım halkımızı ikna edip sosyal projeden faydalanmalarını sağlayalım. Ne kadar gerekirse gereksin gece gündüz çalışırım “ demiştim.
“Bahaddin bu işler kolay değil insanlar barut fıçısı gibi panzerlerin önüne ölümüne atlıyor , bir vatandaşımız ağır yaralı senin zarar görmeni istemem” demişti. Ben ise meseleye büyük çerçeveden bakıyordum.
Türkiye’yi kaosa götürmek isteyenlerin ateşi körüklediğine inanıyordum.
Belediye Başkanımız kadim dostum Fikri Köse çok samimi ve içten duygularla halkını seven biriydi. Cefakar ve vefakar Başıbüyük halkının huzurlu ortam sağlıklı yaşamı hakkettiğine canı gönülden inanıyordu. Başkana bu konuda desteğimi vereceğimi gerekli çalışmaları yapacağım sözünü vermiştim. Aylarca gece yarılarına kadar zahmetle geçen çalışmalara başlamıştık. İşin stresli , ateşli atmosferini yok denilecek kadar asgariye indirmiştik. Belediye Başkanımız ve Teknik Başkan yardımcısı Ali Ergün kardeşimle yapılacak toplantılar sonrası nihai sonuca varılacaktı.
Bu toplantılar yapılmış ikna olmaları mümkün olmaz dedikleri en dinamik insanlar ikna olmuştu.
Bölgede yaşayan insanlar adeta TÜRKİYE' nin mozaiğiydi, güzel vatanımızın kültürel zenginliğini temsil ediyorlardı. Kardeşçe anlaştıkları komşuluk hukukları vardı.Oyun çok büyüktü Başıbüyük'te halkı iktidar ve Devlet ile karşı karşıya getirmek istiyorlardı. Oluşacak kaos ile bu iktidar yüzünden Devletine, kanunlara bağlı insanlarda artık ayaklandı diyerek kamuoyu oluşturacaklardı.
Yaşanan olaylar her şeyi apaçık gösteriyordu. Dışardan gelen tahrikçiler, Emniyet güçlerimize molotof atıp halkı panzerler ile karşı karşıya getirme gayreti içindeydi.
Stresin yoğun olduğu mahallede çalışmalara başlamıştım.
Dostlarım sayesinde küçük ölçekli yaptığım toplantılarla katılımcılar halka halka büyümüştü
yaptığım toplantılarda provokatörlerin oyunlarını bozmuştuk.
İstişare noktalarından biri olan Başıbüyük koruma ve yaşatma derneğine ziyarete gitmiştim.
Nefeslenip çay içececekken , üç gencin üzerilerinde parkaları, boyunlarında atkıları ile içeri girdiklerini ve panolara bazı duyuruları astıklarını gördüm.
Koydukları duyurularda şunlar yazıyordu.
Başıbüyük’ü yıktırmayacağız, rantiyecilere peşkeş çektirmeyeceğiz. Hemen müdahil olup sordum “siz kimsiniz nereden geldiniz ? “ İstanbulun uzağında bir üniversitede öğrenci olduklarını halkımızın feodal bağlarını koparacak , huzurlu yaşamlarına el koyup rantiyecilere peşkeş çekecek zalim yönetime dur demek için halkımızla dayanışmaya geldiklerini söylediler.
Kendileriyle yaptığım on dakikalık sohbette şunları söylemiştim.
“Gençler bu durumda sizin Ataköy, Florya ,Levent ,Maslak, Suadiye , Ataşehirde zorluklar içinde çöpsüz , çukursuz , çamursuz sokaklarda esaret içinde yaşayan halkı uyandırmanız gerekmiyor mu? Hatta biz kentsel dönüşümden vazgeçelim.
Siz gidin onları da yaşadıkları hayattan kurtarın.
Gelsinler buradaki çarpık yapılaşmada , 6 şiddetinde depremde yerle bir olacak konutlarda doğal hayatı yaşasınlar”.
Öğrenciler şaşkın şaşkın bakıyorlardı halkın tepkileri ile bölgede bir daha görünmemek kaydıyla gidişleri o gidiş olmuştu.
Çalışmalarımızla doğruları anlayanlar dönüşüme evet demiş evlerine sahip olmuşlardı.
O günden bu güne üzüldüğüm ise, ikna olmalarına rağmen ideolojik düşünerek çekimser kalıp dönüşüme katılmayanların destekledikleri siyasi parti kazanmıştı.
Her şey daha iyi olmamıştı, yıllar geçmesine rağmen mağduriyetleri ile baş başa yaşıyorlardı.
Ebediyete giden yolculukta elde edilecek en büyük zenginlik, DUA larda buluşmaktı onu elde etmenin huzuru içinde gelecek yıllara merhaba diyebilmenin hoşnutluğu ile yorgunluk kalmıyordu.