berna.ocakcioglu @ gmail.com

Son on yıl içinde kadın cinayetleri ve kadına şiddet olaylarında ciddi oranda artış olduğu bilinen bir gerçek. 2008- 2020 Aralık arasında Aralık ayı hariç 3.261 kadın maalesef cinayete kurban gitti. 2011 yılında 121 olan Türkiye’deki kadın cinayetleri ve şüpheli ölümlerin sayısı 2019 da 474 oldu. Bununla beraber şiddet gerçeği sadece bizim değil tüm dünyanın sorunu. Tıpkı salgın gibi….

İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman SOYLU’nun twitter hesabından yaptığı açıklamada dünyada bir milyon kişi başına düşen kadın cinayeti oranlarını bize gösteriyor. Dünya 13 kişi, Avrupa 7 Kişi, Türkiye 3,8 kişi.

Kadın cinayetleri ve şiddetin her türlüsü ile mücadele Türkiye’nin tüm dünyaya örnek olacağına ben tüm kalbimle inanıyorum.  Neden mi zira bizim kadim medeniyet değerlerimizin özünde bu var.   

Şiddetle mücadele edelim, kadın cinayetlerini önleyelim derken erkeğin kendini savunmasına dahi izin vermeyen, yok sayan uygulamalarla ancak erkeğin kadına karşı öfke, kin ve düşmanlık duyguları büyütülür. Birine pozitif ayrımcılık yaparken diğerini ezerek toplumda huzur sağlanamaz ve şiddetin önüne geçilemez.

Bir taraftan kadını korurken diğer taraftan mağduriyet maskesi altına gizlenerek erkeği psikolojik şiddetle ezen kadınlar üretmemek gerek. Bir tarafı dinlerken diğer tarafı yok saymamak gerek. Doğru söyleyenin beyanının esas olması gerek.

Bunun yanında bilhassa annelerin   ve babaların çocuk yetiştirirken erkek- kız ayrımı yapmaması birbirleri olan iletişimlerinde çocuklara örnek olması yani aile yapısının güçlendirilmesi gerek.

Gerçek şu ki adalet duygusu içimizde olmazsa, vicdan ve merhamet duygusu insanda küçükten itibaren işlenip geliştirilmezse sözleşmeyle, kanunla sadece sonuca müdahale edilir.

Sözleşme biziz. İnsanın kendi vicdanıdır en önce sözleşmesi gereken.  Kendi içinde şefkat, merhamet, eş olmak, yuva olmak, birbirini anlamak duygusu gelişmeyen bir topluma sözleşme çözüm olmaz hele ki kendi toplum dinamiklerinden, değerlerinden üretilmemiş maddeler asla fayda etmez.

Ailede çocuk büyürken kız ve erkek çocuklar arasında birini diğerinden ayırmamak. Birine cinsiyetinden dolayı kendini diğerinden daha ayrıcalıklı, onun üstünde hissettirmemek. Yaratılışın özünde birbirini tamamlamak olduğunu öğretmek.

Şiddetin çözümü ayrımcılığı körükleyen bir cinsi diğerine göre pozitif ayrımcılıkla yüceltirken diğerini ezen, örseleyen uygulamalarda değil eğitimde...

Erken çocukluk döneminden itibaren oyunlar, hikayeler, masallarla başlayan kız olmak, erkek olmak birbirini bütünleyen olmak, insan olmak anlatımlarında. Vicdanl, ahlaklı bir nesil yetiştirmekte.

 

Yani hanımlar, beyler! Sözleşme biziz.

 

Anneler, babalar! Çocuklarımızın ilk öğretmenleri bizleriz ve ilk öğrenme ortamı evlerimiz.

İnsanın içindeki vicdanı beslemedikçe kadını da erkeği de kendisi için ve toplum için doğru olanı bilecek uygulayacak vicdanî ve aklî olgunluğa eğitimle eriştirmedikçe şiddet olgusu ortadan kalkmaz ve biz sonuçlarla boğuşur, ölenlere ah vah eder, öldüreni ve şiddeti lanetler dururuz.

 

ANNE İLK ÖĞRETMENDİR

ŞİDDETİ EĞİTİMLE YENECEĞİZ

ŞİDDETİ AİLEDE YENENECEĞİZ AİLEYLE YENECEĞİZ