Türkiye’de 1990’lı yıllarda yaşanan siyasi istikrarsızlık, hayat pahalılığı, işsizlik bunalımı, üst üste gelen intiharlar, faili meçhul cinayetlerin yanı sıra esnafın, memurun, işçinin, çiftçinin, öğrencilerin meydanlarda yaptığı eylemlerin ardı arkası kesilmiyordu. Koalisyonlarla yönetilen bir ülkede başka ülkelerin emriyle hareket edilerek İMF’den borç almak için dilenen, maaşları ödeyemeyen, bankaların içi boşaltılan ve büyük krizlerin olduğu dönem içerisinde iktidar arayışlarına yönelik sesler yükselmeye başladı.
Millet, kendisini böylesi bir ortamdan çıkaracak, yaşadığı sıkıntılardan kurtaracak bir parti ve bu partinin başında da güçlü, dirayetli, bir o kadar da merhametli bir lider arayışına girmişti. Öyle bir parti kurulmalıydı ki, bu partiyi kendisi kursun, partinin il ve ilçe teşkilatları kendisi gibi düşünen, kendisi gibi milli ve manevi değerlerine bağlı, geçmişini unutmayan, geleceğe de umutla bakan yöneticilerden olsun istiyordu.
Yapılacak en erken seçimlerde ise milletvekilleri de fildişi kulelerde yetişenlerden değil; kibir içinde olmayan, riyakârlık nedir bilmeyen, insanlara tepeden bakmayan, tevazulu, hoşgörülü, merhametli birilerinin olması taraftarıydı.
Milletin bu arayışını yakından takip eden Recep Tayyip Erdoğan ve dava arkadaşlarım dediği ekiple birlikte 14 Ağustos 2001 tarihinde AK Parti’yi kurdu. O gün Erdoğan “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyerek çıktığı hizmet yolunda, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gecesini gündüzüne katıyor, AK Parti’nin misyon ve vizyonunu anlatıyordu.
Yukarıda saymaya çalıştığım sıkıntılı süreçten çıkılabilmenin bir tek şartı vardı. O da erken seçime gitmekti. Bunu gören MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 3 Kasım tarihinde erken seçim olmazsa hükümetten çekiliriz, diyerek ortaklarına rest çekti. Bahçeli’nin bu resti karşısında kara kara düşünen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisinden (TBMM) 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim yapılması kararı aldırmaktan başka yapacağı hiç bir şey kalmamıştı.
Erken seçim kararının alınmasıyla birlikte daha önce gecesini gündüzüne katarak çalışan AK Parti’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere onun dava arkadaşları da il il, ilçe ilçe, köy köy, kasaba kasaba, mahalle mahalle teşkilatlarıyla birlikte milletin ayağına gidiyor; partilerinin kuruluş amacını ve iktidar olmaları halinde yapacakları hizmetleri bir bir dile getiriyorlardı.
3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken seçimde ise bu aziz millet en doğru kararını veriyor, AK Parti’yi ülkenin başına getiriyor, kendisine sıkıntılı günler yaşatan partileri de deyim yerindeyse sandığın en dibine gömüyordu. AK Parti’yi tek başına ülke yönetimine getiren ruha da, 2002 ruhu deniyordu.
Ne zaman ki, AK Parti’ye AKP diyenler yavaş yavaş sirayet etmeye başladı, işte o zaman bu ruh büyük bir aile olan milletin partisi AK Parti’nin kendi değerlerinden uzaklaşmaya başladı.
AK Parti’nin içindeki AKP’liler kimlerdir?
Kendi şahsi çıkarlarını koltuk sevdalarını rant çıkarlarını öne alıp parti ruhuyla alakası olmayanlar,
Erdoğan’nın davasını dava, yolunu yol, sevdasını sevda bilmeyenler,
AK Parti’nin misyon ve vizyonunu anlamayanlar, yaşayamayanlar, anlatamayanlar,
Seçimden seçime meydanlarda boy gösterenler,
Protokolden protokole koşanlar,
Millet gibi düşünemeyenler,
Milletin sofrasına oturmayanlar,
Milletin derdi ile dertlenmeyenler,
Milletin yaşadığı mutluluğu ve acısını paylaşmayanlar,
Kimsesizlerin kimi olmayanlar,
Garib gurebanın yanında bulunmayanlar,
Milletle kol kola yürümeyenler,
Çat kapı yapıp ben geldim diyemeyenler,
Haramı haram, helali de helal bilmeyenler,
Kompleks içinde yaşayanlar,
Ahde vefa göstermeyenler,
Yola çıktıklarını, yolda bulduklarıyla değişenler,
Kişilik bozukluğu olanlar,
Dava adamı değil, para adamı olanlar,
AK Partililere attıkları iftiralarla makam ve mevki edinenler, velhasıl dava nedir bilmeyenler. Bu ve buna benzer birçok özelliği taşıyanlar AK Parti’li değil AKP’lidirler.
AKP’liler AK Parti’de niçin siyaset yaparlar?
Siyasi ve ticari rant sağlamak için, kendilerine üstünlük sağlamak için, egolarını tatmin etmek için, siyasi nüfuz elde etmek için AK Parti içinde kendilerini gizleyerek parti ruhuna zarar veriyorlar.
AKP’lilerin hedefleri nedir?
AKP’lilerin hiçbir hedefi yoktur. Onlar gönül adamı değil günün adamıdırlar. Güç ve iktidar kimdeyse onlarla beraber olurlar.
Her ne kadar yazımda AKP’lilerin kimler olduğunu isim yazmadan sadece taşıdıkları özellikleri yazsam da bu yazdıklarımı okuduktan sonra şöyle bir etrafınıza baktığınızda o anda AKP’lileri çok açık ve net bir şekilde göreceksiniz.
Her kim ki, makama geldikten sonra huyu suyu değişiyor, büyüğüne saygıyı, küçüğüne sevgiyi unutuyorsa o AKP’lidir.
Her kim ki, yıllardır beraberce koşturduğu dostlarını makama geldiğinde üç beş yalakaya, dalkavuğa değişiyorsa ve o makam sahiplerinin yanında o dürüst insanları yani AK Partilileri göremiyorsanız işte o makam sahipleri AKP’lidir.
Her kim ki, gecesini gündüzüne katarak, Memleketine bir çivi çakmak için uğraşan dava sahibi Başkanlarımızın işlerine taş koyuyor ve kendi rantları, koltukları için bir şeyler devşirmeye çalışıyorlarsa işte o kişiler AKP’lidir.
Her kim ki, mazlumlara zulmediyor ve zalimlerin safında yer alırsa işte onlar AKP’lidir.
Sözün özü: AK Parti, yukarıda saydığım özellikleri taşıyan AKP’lilere karşı temizlik operasyonu başlatıp arınmalıdır. İçindeki hainleri, kendilerini kaf dağında görenleri o makamlardan indirip, AK Parti ruhuna zarar veren içerde ki hainlerden kurtulmalıdır.