aksaa25 @ hotmail.com

GAVURLARI TİTRETEN OSMANLI

Türkiye Seçimlerinde istediklerini alamayanların planları bozulunca Osmanlı korkuları başladı.
Peki nedir bu Korkunun sebebi 

Aydınlık Geleceğimiz İçin Geçmişimize Bakalım

İstanbul’un fethiyle başlayıp Kanunî döneminde Avrupa’nın kalbine doğru sel gibi akan seferlerle gücünün zirvesine tırmanan Osmanlı’nın, kabına sığmaz ve set çekilemez bir nehre dönüşmesinin, Batı alemi üzerinde meydana getirdiği dalgalar ve yankılar çok şiddetli ve devamlı olmuştur. Bilhassa Kanunî döneminde Osmanlılara atfedilen çeşitli sıfatlar kalıcı hale gelmiştir.

Avrupa’nın Osmanlı Korkusu

15-16. yüzyıldan itibaren Avrupalıları, “Osmanlı tehdidi”ne karşı uyarıp bilinçlendiren, “düşmanı tanıma” ve propaganda amaçlı olarak yazılan eserlerin sayıları artmaya başlamış ve Osmanlı ile ilgili bir edebiyat doğmuştur. Carl Göllner, sadece 1500-1600 yılları arasında yazılmış eserlerin sayısının 2500 civarında olduğunu kaydetmiştir.

1630 sonrasında Avrupalı seyyah, yazar ve bilginlerin kaleme aldığı eserlerde Osmanlı Müslümanlarıyla ilgili daha önceki yüzyıllarda belleklere işlemiş “okuma yazma bilmeyen, tembel, tamahkar, aşırı gururlu, kaba ve Hıristiyanları ezen insanlar” imajından kaynaklanan peşin hükümlerin azaldığı görülmüştür. Özellikle Osmanlı’da kanun ve kurumların iyi işleyişi, sosyal yapının sağlamlığı, halkın merhameti, iyi yürekliliği, askerlerin kanaatkarlığı üzerinde durulmuştur.

Diğer taraftan 18. Yüzyılda fetihlerin yavaşlaması, artan ticarî-diplomatik ilişkiler, Osmanlı ülkesine gerçekleşen seyahatlerin yoğunlaşması da bu korkunun kısmen zayıflamasına sebep olmuş, Osmanlı toplumuna ilgi ve merakın artmasına yol açmıştır.

Aslında 15. yüzyılda baş gösteren Osmanlı korkusu ya da saplantısı asırlar boyunca varlığını ve etkisini belli ölçülerde hep muhafaza etmiştir. Cemil Meriç’in de dediği gibi “Bütün Kuran’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlı’yız; Osmanlı, yani İslam!” yargısı değişmemiştir. 

Modern Batı’yı Kuşatan Kadim Korku

Türkiye’nin son yıllarda Osmanlı’yı sahiplenmesi, dış politikasında Osmanlı birikiminden faydalanması, Ortadoğu’da sergilediği tutum/harekâtlar, Gazze ve Filistin davasındaki insanî duyarlılığı Batı kamuoyunda; “Türkiye yeniden Osmanlı’nın rolüne mi soyunuyor?”, “Osmanlı mirasına sahip mi çıkıyor?”, “Batı eksenli çizgisini değiştiriyor mu?”, “Yeni Osmanlıcı bir strateji mi izliyor; Osmanlı gibi yayılmacı bir açılım peşinde mi koşuyor?” sorularının çoğalmasına, kuşkuların ve eski hastalığın yeniden depreşmesine sebep olmuştur.

Batılıların, eski Osmanlı coğrafyasındaki emperyalist hakimiyetini ve çıkarlarını sürdürmek adına, Osmanlı’dan ve Türkiye’den korktukları bir gerçektir. Son tahlilde yüzyıllarca yıkmak için olağanüstü çaba gösteren ve hala eski hastalıktan kurtulamayan Batı Âleminin, Osmanlı’nın veya ruhunun, Türkiye aracılığıyla dirilmesine tahammül edemeyeceği ortadadır.

Türkiye’nin Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlarda aktif bir siyaset izlemesi, siyasi yapılanmasında etkin rol oynaması; bölgesinde ve dünya üzerinde sözünü ve belirleyici tesirini daha da artırması; hâsılı her alanda büyümesi, güçlenmesi ve istikrarını koruması, Batılılara -Osmanlı zamanında olduğu gibi- bu korkuyla yaşamayı öğretecek ve Büyük Türkiye gerçeğini benimsetecektir.