flztkl54 @ hotmail.com

TÜRKİSTAN'dan ÇANAKKALE'ye İKİ ALP KADIN

Binlerce yıllık Türk tarihinin sayfaları, cesaretin ve yiğitliğin destanlaşmış ve abideleşmiş olan kahramanlık timsali sayısız kadın alplerimiz ile doludur.

İşte TOMRİS HATUN!
M.Ö. 500 ile 600 yılları arasında yaşamıştır.
Hazar Denizi'nin güneyinden Karadeniz'in yukarı bölgelerine kadar hükümranlık kurmuş olan Saka (İskit) Türk devletinin kadın hükümdarı...
Tomris Hatun'un bir diğer özelliği de Türklerin tarihindeki ilk kadın hükümdar oluşudur.

Büyük TÜRK hükümdarı Alp Er Tunga’nın da torunu olarak bilinen Tomris Hatun, çocukluğundan itibaren at kullanmasını çok iyi bilen, bunun yanı sıra kılıç ve okçulukta da usta olan bir TÜRK alp kadınıdır.

Dünya tarihine damga vuran bu kadın hükümdar önderliğindeki Türkler, o tarihlerde saldırgan Pers ordusunu mağlup ederek Saka topraklarını düşman istilasından muhafaza etmeyi başarmışlardır.

Tarihçi Herodot’a göre; Pers ordusu Babil’i ele geçirdikten sonra yeni topraklar kazanmak için Saka toprakları üzerine sefere çıkmıştır. Tomris Hatun barışçıl bir politika izlemesine rağmen, Pers İmparatoru Büyük Kiros, durmaksızın Saka topraklarına akınlar düzenliyor, ancak karşılığında yanmış tarlalar ve zehirli su kuyularından başka bir şey ellerine geçmiyor ve de askerlerini geri çekmek zorunda kalıyordu.

Sakaların yıldırma taktiği olarak görülen bu hareket, Persleri oldukça yorar ve bunun üzerine başka bir yol denemek isteyen Büyük Kiros kurnazca bir fikirle Tomris Hatun'un karşısına çıkar.
Kendisiyle evlenmesi halinde daha fazla savaş olmayacağını vadeden Kiros, oldukça akıllı olan Tomris Hatun'u kandıramaz...

Saka Türklerinin ilk kadın hükümdarı Tomris Han, atlarını ölüme sürecek olan askerlerinin önünde durarak yürekleri titreten bir ses ile, “geride sadece bizler kaldık. Bir çoğu kadınlardan, tıpkı erkeği kadar yiğit kadınlardan oluşan halk ve bu ordu...”.

Perslerin esareti altına girmemekte kararlı olan Tomris Hatun ve emrindeki Saka ordusu savaşmaya devam etmek üzere hep birlikte aynı anda büyük bir coşkuyla haykırarak ant içtiler...

Yine Herodot'un aktarımlarıyla devam edelim...
Heredot, o anları şöyle tasvir ediyordu: "Her yerde kahraman kadınların çığlıkları yankılanıyordu ve önde Tomris Han, arkada ise cesur savaşçıları savaş meydanına doğru gidiyorlardı. Yeryüzü daha önce, böylesine bir ölüm arzulu at süren millete tanık olmamıştı...”

Bir tarafta 9 bini kadın olmak üzere 13 bin askerden oluşan Saka ordusu, diğer tarafta ise filleri, savaş arabaları ve zırhlı kıyafetleri ile 100 bin askerlik Pers ordusu...

Her iki ordu da uzun bir süre birbirleri üzerinde üstünlük sağlayamaz...
Bununla birlikte, Perslerin en çevik askeri birliği olan "Ölümsüzler"e karşı Sakaların ok atmaktaki ustaca maharetleri Pers ordusunu bozguna uğratmaya başlamıştır.

Savaşı bitiren hamle ise, çeşitli kaynaklarda da anlatıldığı üzere, Tomris Hatun'un, Sakalara özgü savaş taktikleri olan turan, kurt oyunu ve hilal taktiği adı verilen bozkır savaş stratejileriyle Pers ordusunu yenmiş ve Sakalar böylece savaşın mutlak galibi olmuşlardı.

Pers Kralı Kirus da savaş meydanındaki ölüler arasındadır.

Tomris Hatun, Pers Kralı Kirus'un cesedini bularak, kafasını Sakalara özgü olan "Akinakes" kılıcı ile kestikten sonra içi kan dolu olan fıçıya koyarak, tarihe geçen şu sözleri söyler: "Sağ salim savaştan zaferle çıktım ama sen oğlumu hileyle öldürdün. Şimdi sana verdiğim sözü tutuyorum. Hayatında kan içmeye asla doymadın, şimdi benim elimden kana doyuyorsun...”
...........................

Tarihimizdeki bir diğer örnek ise, Çanakkale Muharebeleri ile Milli Mücadele yıllarının alpleşen yiğit Türk kadını mücahide Hatice Hanım'dır.

Çanakkale'de sadece erkeklerimiz savaşmadı.
Kadınlarımızın da kimisi elde tüfek ön saflarda düsmana karşı savaşırken, kimisi sahra hastanesi revirinde yaralı askerlerimize baktı, kimisi de diyar diyar dolaşıp askerine su, erzak, ilaç yardımı topladı.

Türk kadını, ülkesine saldıran düşmana karşı yürütülen bu kutlu savaşta hem cephede, hem de cephe gerisinde vatanına üstün bir fedakarlıkla hizmet etti.
Kadınlarımız, ateşi ve mücadeleyi en önde göğüsleğen ve sırtlananların arasında yerlerini aldılar ve asla yılmadılar.
Her biri "Asım'ın nesli"den bir nefer olup, yiğitçe düşmanın karşısına dikildiler.

MÜCAHİDE HATİCE HANIM...

Türk kadınlarının işgal ettiği mevkiler malumdur. Kadınlarımız bilhassa Milli mücadelenin en ağır ve şerefli vazifelerini icra etmişler; zaferin temeli olmuşlardır. Anadolu muharebesine silahıyla iştirak eden, büyük fedakârlıklar yapan, yaralanan hatta şehit olan kadınlarımızın miktarı az değildir.

Bu muharebelerin yiğit ve kahraman Türk kadını Mücahide Hatice Hanımın 14 Şaban 1342, 20 Mart Zafer’i Milli Gazete’ye verdiği beyanatı şu şekildedir: “İzmir’in Kemalpaşa Nif kazasının Ahmetli Köyü'nden Hacı Halilzadelerdenim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale’de, Anafartalar’da 5 ve 6. Fırkalarda silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize gönüllü olarak katıldım. İzmir işgal altında iken, İzmir’de idim. Mösyöler, Yunanlılar ile birlikte kışlamıza hücum ettiler. Yaralanan askerlerimizi İzmir Gureba Hastanesi'ne yerleştiriyordum.

İşgalden sonra kazamıza geldim. Çakır Mehmet Ağanın evinde kaldım. Yanyalı Arabacı Hasan yerli Hristiyanlarla birlikte beni Yunanlılara haber verdi. O sırada kadın hapishanesinde gardiyan Ayşe Hanım vardı. O kadın, Yunanlılardan çok işkence gördüğü halde hapishaneden tek bir kadın vermemiştir. Kazamızın sayılı kahramanlarından biri olmuştur. Yunanlılar beni esir ettiler. On muhafız askerle yola çıkardılar. Yolda bir arabaya dek geldik ve beni arabaya naklettiler. Mola sırasında şoförlüğü iyi bildiğimden arabadaki silahlarla arabayı aldım ve kaçtım. Arkamdan koşan Yunan askerlerini tepeledik.

Manisa’ya kadar firar ettikten sonra Manisa Müftüsü bizi İstanbul’a kaçırdı. İnönü Muharebelerinde bulundum. Hasta bakıcı idim. Daha sonraki menzilim ise Kütahya Cephesi ve Dumanlı, Çay Muharebelerine katıldım. Kurtuluşu Ankara’da gördüm. Memleketime döndüğümde beni hayretle karşıladılar, beni öldü zannediyorlarmış. Öksüz büyüdüm, babaannem beni terbiye etti, yetiştirdi. Küçük yaşta askerlerin talimlerini görür, askerliğe arzu beslerdim. Bu arzu beni birçok muhabereye sürüklemiştir.” (1)

Biri binlerce yıl ötesinden, diğeri geçen yüzyıldan olmak üzere soyumuzdaki iki kahraman Türk kadınının hayat hikayelerinden çıkaracağımız çok ders vardır.

Türk kadını, vatan tehlikeye düştüğünde bir asker gibi mücadelenin en ön saflarında erkekleri ile birlikte yerini alarak düşmana karşı korkusuzca savaşa atılır.

Şanlı tarihimizin sayfalarına harp meydanlarında destanlar yazmış olan tüm Türk kadınlarına saygı ve minnettarlığımla...
__________________

KAYNAKÇA
(1) Çanakkale: Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları, 1996