info @ istanbulungazetesi.com

Cennet Kuşu :NARİN

Bugün size üzüntü,öfke, isyan ve romantize edilmiş bir çocuk cesedinden değil kötülüğün doğasında bahsetmek istiyorum. Böyle büyük bir kötülük durumunda insan ,düşman 'seçtiği 'nesneye tüm öfke ve kinini boşaltarak rahatlama eğilimindedir .Kendisini en uzak yerinden tutarak kötülüğü bulabildiği en uzağa fırlatır.
Narin'den bahseden herkesin kendince,kendi kötüsüne dair paylaşımları var .Dinle derdi olan dine ,devletle derdi olan devlete ,cehaletten yarası olan cehalete,topluma,ataerkil düzene sayıp sövüyor. Karşı köyün kötüsünü taşlıyoruz hepimiz bir yandan.Yaralarımız ve öfkelerimiz bize bir kötüyü işaret eder her zaman. Haklılık payı da vardır elbette. Bir çocuk öldürülmüş ve bir köy susmuşsa orada onlarca ihmal ,onlarca kötülükten bahsedebiliriz.
Herkesin kendi günah keçisini bulup öfkeyi yöneltmesi toplumsal katarsise fayda sağlar. İnsanları sağaltır ve rahatlatır.Damarımızda biriken kötülüğü akıtır ve pür iyi (!)halimizle kaldığımız yerden hayata devam ederiz. Oysa her kötülük bir kıvılcım olarak başlar .Ve kişi kendindeki kötüyle yüzleşmedikçe karşı köyün kötüsü devam eder bir karanlıkla çocukları, kadınları, mazlumları yutmaya...
Kollektif kötülükteki payımızı bilmek ve tanımak zorundayız. AMA,FAKAT, ŞU SEBEPLE demeden,bütün hafifletici nedenleri yalnızca kendi karanlığımıza bahane etmeden ,dürüstçe kendimize bakmak zorundayız.
Dünyayı değiştirmek istiyorsak ,olan bitenlere kalbimizle direnmek istiyorsak, bu asil acıyı, bu zarif sızıyı nefesimizde canlı tutmalı, kalbimizde hep akıtmalıyız.Narin'in kuş gibi çarpan kalbini düşündükçe karanlığa galebe çalmaya çalışan gayretli bir aydınlığın, tüm ışıklar sönse de kendi nuruna küsmeyen sabahın habercisi olmalıyız.