info @ istanbulungazetesi.com

BAYRAMA ÖZEL DİYET TARİFİMİZ İÇİN TIKLAYIN…

Ömer Seyfettin'i diyet öyküsünü bilir misiniz?

Ben bilirim.

Günün birinde kolunu, bacağını, gözünü yada kalbini bir masada bırakıp gidebilme cesareti olan herkes bilir aslında.

Öykü böyle başlıyor.

Bayramın bu saatinde bana öykü yazdıran şey bu cesarete sahip olmam değil elbette. Zaten hangi öykü yazarı kahramanları kadar cesur olabilir ki ?

Senelerdir bana kitap yaz, öykü yaz diyen arkadaşlar, dostlar, ahbaplar, şair abiler ,televizyoncu ablalar ,yazar arkadaşlar (inşallah böyle bir grup vardır yani onu da bir kabusta görmüş olamam) müjde(!). Overlokçu yazar ayağınıza geldi.

Düzenli yazı hayati böyle başlar sanırım. Bir sabah uyanırsın ve olaylar gelişir .

Ve uyandım Arefe Günü

Arefe günü benim için tam tur dönebilen o eteğe sahip olma günüydü .Pazara gider ,o tam tur dönen ,dönerken de kocaman açılan eteği bulana kadar dolaşırdık. Annem ellerime kına yakardı arefe günü ve mutlaka o banyo yakılırdı."Arefe suyu mübarek sudur", derlerdi .

Şekerleri gizli gizli kontrol eder ,ne kadar harçlık alacağımızı o para ile neler alabileceğimizi hayal ederdik .

Bu bayram başka bayram ya!...

Bayramlar insanın fabrika ayarlarına döndüğü gündür ve eski hatalarını yeniden yapmaman için sana fırsat sunar. Sıfırlanırsın ve yeni şeyler yazabilmen için eline bir defter verilir .

Hayat bu değil mi zaten ?

Ve biz her gün hayat hikayemize yeni başlıklar atmıyor muyuz? Attığımız başlığın içeriği de günümüzü ve ömrümüzü anlamlı kılmıyor mu ?

Bayramlarımızın diyetini ödeme vakti geldi .Ama nasıl ???

Varlığımızı bir gölge haline getiren ,bizi soluklaştıran, parmak izimizi yok eden hatalı anlayışlarını peşinden gitmek yerine .Var olmadan yok olmaya ,ortada bir kendi yokken kendinden geçmeye çalışan küçük donkişotlarız.

Yel değirmenleri karşısında yorulan ,bitmeyen savaşlarda.

Ayakları sağlam basarak ,ruha bedeni iade ederek ,kendimize bir çimdik atarak ,düştüğümüzde yerde kalarak ,acıdığında acıyarak, kanadığında kanayarak önce bir var olmalıyız.

İbrahim Ethem Atlas yorganlarda aramamak gerektiğini anladığında atlastan yorganı vardı. Sende ne var zamanı gelince vazgeçebileceğin?

Elinde ayna ile dolaşan meczup bir kocakarı gibi oldu insanlık. Almış eline bir ayna sürekli diğerinin çirkinliğini gösteriyor .Aynada kendini görmemek için görmemek için gösterdiği çaba muazzam. O yüzden dışarıdan bir düşman her zaman kullanılası ve cazip. Dış güçler, şer odakları ve bilumum afetler ....

Yalnız fark ettiyseniz herkes fili tuttuğu yerden tarif ediyor .Kendinin her ne olmadığına inanıyorsa en kötüyü oradan tarifliyor. İnsan denen şeyin nefsi de ,şeytanı da ,meleği de, virüsü de , depremi de ,kıyameti de , cenneti de kendi için de ....

Kendine gerçekten bakabilmek , duyarlılığın reklamından ve kötüyü tarif edip durmanın pornografisinden çok daha değerli bir şey .

Bayram ,seyran , gece gündüz, yaz kış demeden hep orada ..

Eksilmeden ve eskimeden