Değerli okurlarım,
Sizlerle beraber şöyle eskiye ama fazla değil 20 yıl öncesini hatırlayalım. Aylarca hükümet kurulmazdı. Demirel gider, Ecevit gelirdi. Ecevit gider, Demirel gelirdi. 6 ayda bir hükümet değişirdi. 2 yıl da bir seçim, 10 yılda bir askeri darbe olurdu.
‘Hukuk bağımsızdı, adalet vardı’ diye nutuk atanlar şunu çok iyi bilirlerdi. Yüksek yargı üyeleri emekli olunca CHP’ye üye olurdu. İş Bankası’nda mütevelli heyeti üyesi, CHP’den milletvekili olurlardı.
‘Üniversiteler bağımsızdı, özgürdü’ diye nutuk atanlar şunu çok iyi bilirlerdi. Rektörler CHP üyesiydiler. Üniversitelere başörtülü kızlar alınmazken, ikna odaları kurulup ikna edilemeyen başörtülü öğrenciler uzaklaştırma verilerek okullardan atılıyordu. İmam Hatipler kapatıldı, birçok öğrenci mağdur edildi.
‘Ekonomi çok güzeldi, çok zengindik’ diye nutuk atanlar şunu da çok iyi bilirlerdi. Halkta para yoktu, bugün pahalı denilen yağ o zamanlar karaborsaydı. Evlerimizde tüp yoktu, ocaklar sönük idi; un, pirinç, çay şeker gibi temel gıdalarımızı saatlerce beklediğimiz kuyrukta alırdık. O da sıra size gelene kadar kalırsa…
21 banka iflas etti, bu bankaların borçları halkın sırtından ödetildi.
İstanbul’da içmeye su bulamazdık, günlerce tanker suyu beklerdik. Su için uzanan kuyruklar cadde ve sokakların başını alır giderdi. Susuzluğun artırdığı sarılığın faturası her geçen gün kabarırken, üstüne kolera salgını baş göstermişti.
Çöplerimiz haftalarca belki de aylarca sokakta ki köşe başlarından alınmazdı. Yazın sıcaklığında çöp yığınlarından yükselen keskin koku ve kışın ise bacalardan çıkan kömür kokusu sokakları kaplardı.
İstanbul’dan doğuya şuanda 12 saate gittiğimiz yolu, o zamanlar 24 saate giderdik. Çünkü yollar tek şeritli, bozuk, engebeli, çamur, toz ve toprak içerisindeydi.
İstanbul’dan memleketimize uçak mı? Hiç binemedik, göremedik. Çünkü çok pahalıydı, çoğu şehirde havalimanı yoktu. O zamanlar sadece zenginler biner, garibanlar havada izlerdi. Şimdi ise uçak ile otobüs fiyatları hemen hemen aynı oldu.
Trenler çok yavaş ve tıkır tıkır giderdi. İstanbul’dan Erzurum’a 48 saatte giderdik. Otobüslerde ayaklar şişerdi, yol bitmezdi. Her gün kazalarda yüzlerce kişinin ölüm haberlerini duyardık.
Hastaneler tam ızdırap yuvasıydı. Sabah saat 05.00’de randevu kuyruğu başlardı ve günlerce bu kuyruk devam ederdi. Şimdiki gibi hastaneler ücretsiz muayene yoktu. Çok büyük paralarla tedavi olduğumuz halde yine de günlerce randevu kuyruğu beklerdik. Pislik içerisinde ki hastanelerde muayene olduktan sonra, ilaç alma ızdırapı başlardı. 5 ilaç yazılmış ise ancak o 5 ilacın 2’sini bulabiliyorduk ya da açık kutulardan veriliyordu.
Hey gidi günler heyyy… Nereden nereye gelmişiz. Yine de farkında değiliz veya farkındayız ama nankörüz. Şimdi ise yapılan yolları, köprüleri, havaalanlarını, hızlı trenleri, metroları, deniz altından ve üstünden geçen yolları, hastaneleri, üniversiteleri ve okulları görmezden gelmek hainliktir.
Kalın sağlıcakla…