info @ istanbulungazetesi.com

Dikiz Aynası

“Bir rüyayı hakikat bilip peşinden gidince düş ile başka bir düş takas edildi. Rüyasına inanıp sadık kalanlara rüya gibi bir gerçek hediye edildi. Rüyasıyla amel etmeyenler bilemez.​“

Bu cümleyi okuduğumda “hayatımın kısa özeti” dedim. Önce bir duaya, sonra bir rüyaya amel etmekten ibaretim…

Rüyasını kurban eden hakikate dönüşmüş bir gerçek, gerçeğini kurban eden hakiki bir rüya bulur. Her insanın içinde yalnızca kendi bildiği bir dilin alfabesinden yazıtlar durur. Sütunlar dikilidir mermerden. Anılar, yanılgılar, hayal kırıklıkları, aşklar, kırılıp kalmış başlangıçlar ve beklentiler çivilenmiştir, o mermerin üstüne.

Karşılanmamış ihtiyaçlar, küçükken bir keresinde diye başlayan cümlenin öğeleri, ergenliğe kadar doyurulmamış hevesler, ah o hevesler. Anadilimiz belleyip tutunduğumuz o soğuk mermerler.

Kendi içimizdeki bende, berrak bir ırmak, bir çağlayan durur. Hani derler ya insanın dörtte üçü sudur. İçinde bol tahayyüller, umutlar, iyi niyetler, umulmadık cesaretler, beklenmedik baharlar ve krem balıklar gibi oynaşır. İpek gibi saç okşayışı, sıcak bir bakış, neşeli bir sofra, bir gelin hatırası.

Ne çok gülmüştükler, sen onu seversinler, hani bir keresindeler; ah insanı insana bağlayan o güzelim nedenler. İçimizde hatırlanmayı bekleyen yeraltı kaynakları… Varoluşun neşesi, inanmanın coşkun rüzgârı, o sütunları devirir, mermerleri aşındırır, sabırla; Eyüp sabrıyla dikil dikiz aynasının karşısına ve nice baharlara.

Şarkını Söyle

Başkasının sesine bulanmadıkça güzel görünmeyen yetenekler var, içimizde bir yerde.

Şöyle düşünün: biri akıl edip ilk şarkıyı söylemeseydi mesela, ilk film hiç çekilmeseydi, ne olurdu? Gördüğü güzelliği çizmeseydi biri çıkıp, mesela?

Geldi ama birilerinin aklına bunlar ve yaptılar. İçindeki çağrıya kulak verenler, bulur her zaman.

Sen mi? Sen geç kaldın. Kalma.

Yapıldı ki onlar! Deme sakın.

En güzel fikirler hep kapıldı. O hain ses.

Hayır geç kalmadın! Hatta şanslısın. Birileri senden önce şarkı besteledi, film çekti, kitap yazdı. Hatta inanmazsın, devrik ve başıbozuk cümleleri alt alta yazıp adına şiir bile dediler.

“Sürreel diye bir şey yok, anlıyor musun Salvador?”

“Kimse almaz bunları, böcek hikayesi satmaz, Franz.”

“Gemileri karadan yürütmek mi? Bilemedim hünkârım.”

Kurtlarla koştular, kaplanı uyandırdılar. Daha da eskiler de bir kızı yüz yıl uyutup öpücükle uyandırdılar.

Dünyada iyi fikir sayısının yüz seksen beş katı kadar çatlak ses vardır. Kendi yazısını giyinmemiş hayatlar, başkalarının ellerine kalır. İlham sessiz, sabotaj çığırtkandır.

Zihninin içindeki o ürkerek küçülen hevesi tanıyorum. Eser çıkarmak yerine eleştirerek ya da bahane üreterek kendini başarısızlıktan koruyan korkunu tanıyorum.

Sesini bastırmaya yeminli karanlığı tanıyorum; elmanın kırmızısı hâlâ dişimde.

Aşktan ve çamurdan yapılma  o karmaşanı tanıyorum.

Etinle, canınla, bir damla kan ve bin çeşit endişenle insansın sen. Kocaman bir evrenin içinde nefsiyle âleme yön veren rüzgârsın. O ihtişamlı tablonun, yeri başkasıyla doldurulamayacak eksik parçasısın.

Parmak uçlarına, saç tellerine, kuyruk sokumuna girilen şifrelerden tanırım seni. Âlem de tanır.

Kendi nuruna küsen kaybolur.

Sen küsme şarkını söyle.